Showing posts with label film. Show all posts
Showing posts with label film. Show all posts

12 February, 2012

Başımıza Gelenler & Yenilmez

Uzun süredir doğum izni nedeniyle evdeyim ve hafta içi televizyonda olanları ilk zamanlar ağzım açık, ne yapıyor bunlar diye bakıyordum, artık kanalları geçerken tahammül bile edemiyorum. O yüzden genelde boş zamanlarımda bilgisayar odasında oluyorum, kızım için müzik açıyorum. Kendim de gazete, blog okuyorum, fırsat sitelerine bakıyorum:) (dışarı alışveriş için çıkamadığımdan biraz fazla sardım online alışverişe) neyse bunun dışında işyerimden dolayı üye olduğum online ingilizce çalışma sitesi var, ona bakıyorum ara ara.


Televizyon izlediğimde Digiturkteki filmleri yakalamaya çalışıyorum. Bazen saçma sapan filmler oluyor. Bazen de daha önce izlediğim filmleri tekrar izliyorum. Geçen hafta tesadüf iki güzel film yakaladım. İlki Başımıza Gelenler (Life as we know it) idi. Film en yakın arkadaşları tarafından çöpçatanlıkla buluşturulan Holy ve Eric'in ilk buluşmaları ile başlıyor fakat birlikte yapamayacaklarını anlayıp 10 dakika sonra yemek bile yemeden ayrılıyorlar. Ama en yakın arkadaşları ve bebeklerinin etkinliklerinde bir arada bulunmak zorunda kalıyorlar. En yakın arkadaşları olan çift bir trafik kazasında ölüyor ve 1 yaşındaki bebeklerini de birbirinden nefret eden bu ikiliye bırakıyor. İşte bu ikilinin maceraları ile devam ediyor film. Gayet eğlenceli 2 saat geçirmemi sağladı.Bebiş de çok tatlıydı..  Ohh bir de filmi durdurup arada mısır da patlattım. Değmeyin keyfime:)



Diğer film ise hem bir biyografi, hem de Morgan Freeman oynuyor. Daha ne olsun:)) Nelson Mandela'nın 1995'te Dünya Kupasını kazanmaları için Rugby takımı kaptanını da buna inandırması ve sporun birleştiriciliği anlatılıyor Yenilmez (Invictus) de. Benim hoşuma gitti. Morgan Freeman'ı da Matt Damon'u da  çok başarılı buldum.

Daha çok  ve daha güzel filmler yakalayabilmek umuduyla...

İyi seyirler..

03 December, 2011

Dedemin İnsanları


Her ne kadar doğum öncesi ağlamamı istemese de sevgili eşim ısrarlarıma dayanamayıp bu filme götürmek zorunda kaldı beni.. Ama ben bu sefer ağlamadım:( Galiba biraz sıktım kendimi ama yine de çok duygusal bir film değildi. Güldüğüm sahneleri oldu, duygulandığım sahneleri de oldu. Çetin Tekindor yine hayran bıraktı kendine. Seviyorum ben bu adamı, çok güzel çok tonton bir dede olmuştu. Oyuncular, mekan, konu herşey oldukça doğal ve güzeldi. Çağan Irmak'a birkez daha hayran oldum..

12 November, 2011

Tembel Cumartesi



Karnım burnuma geldi, sevgili eşim de heralde dışarda biyerde doğuracağım diye korkuyor çok fazla araba kullanmamı istemiyor:) Kendisi çalışırken ben de evde miskin bir Cumartesi geçirdim. Neyseki televizyonda da güzel filmler vardı, battaniyenin altına girdim, gelsin meyveler, gitsin çerezler, (tabi hepsini kendim getirip götürüyorum). Miskinlik yaptım. İlk film 'Seni Uzaktan Sevmek'. 2010 yılında çekilmiş ama benim hiç haberim yoktu. Daha jeneriğinden eğlenceli olduğu belliydi. Farklı şehirlerden sürdürülen bir ilişkiyi anlatıyor. Çok yakın çevremde uzun yıllar bu şekilde ilişki sürdürmüş bir arkadaşım vardı, genelde herşey filmdeki gibi günlük güneşlik değildi, izlerken o geldi aklıma. Ama eğlenceli kafa yormayan bir filmdi işte..


Diğer filmimiz de yine aynı tarzda eğlenceli bir filmdi. Sandra Bullock daha önce izlediğim hallerinin aksine güzel ve akıllı olmasından çok, komikti. Yine akıllı bir bulmaca yazarıydı ama tüm film boyunca hem çok konuştu hem de Steve'in peşinden koştu. Doğal ve sevimli bir o kadar da saf olunca başına neler gelmedi ki. Bu filme de rastlarsanız mısırınızı patlatıp karşısında keyifli 2 saat geçirebilirsiniz.

İyi seyirler:)

20 October, 2011

İlk aşk- Flipped


Bu filmi daha önce ne duydum, ne afişini gördüm.. Tesadüf moviemax'de en başına denk geldim de oturdum izledim. Ama siz eğer buradan duyuyorsanız bi yerden bulun izleyin:) Son zamanlarda izlediğim en naif filmdi.. Tanıdık bir oyuncu yok, ama çok tanıdık bir konu var, ilk aşk. Bu konuyu da 2 farklı taraftan dinliyorsunuz..Oyuncular da oldukça başarılı ayrıca..


Bryce'ın mahallelerine taşınması ile Julie'nin değişen hayatı. Aşkı, anlatış ve yaşayış biçimi ile Bryce'ın Julie hakkındaki düşüncelerinin neden bu kadar farklı olabileceğini ailelerini de tanıdıkça anlıyorsunuz.. Julie'yi o kadar sevdim ki ben.. Siz de seveceksiniz:)

İyi seyirler.

05 September, 2011

Babamın Penguenleri


Bayram tatilini sakin İstanbul günlerinde yaşadık ve bitti artık, iş-güç, trafik, hepsi birden yeniden başladı.. Bu günlerden birinde sinemada izledim bu filmi ve oldukça sevdim:) Son dönemlerde gittiğim en eğlenceli, sıcak aile filmiydi.. Ya da ben mi çok duygusal davranıyorum:)


Tom Popper'a hediye olarak babasından gelen penguenle başlıyor film. Sonrasında hayatı değişiyor tabiki, çocukları onunla daha çok vakit geçirmeye başlıyor, çok daha farklı oluyor herşey..Her izleyen gibi bizim de penguen besleyesimiz geldi:)

Ama ille sinemada izlemeye gerek yok, tam bir kış filmiydi, bu kış dvd sini alarak evde patlamış mısır eşliğinde de izlemek keyifli olur diye düşünüyorum:)

02 August, 2011

Larry Crowne


Bazı oyuncular vardır, öyle çok seversiniz ki filmini izlerken baştan olumlu önyargınız olur zaten. İşte Tom Hanks benim için bu oyuncuların en başında geliyor. Forest Gump hayatımın filmidir, çok kere izlemişimdir, birçok kere daha da izleyebilirim. Aslında Larry Crowne'a da bu beklentiyle gittim, yani filmin adı bir karakterin adından geliyor, acaba bu nasıl bir karakter olacak, kimbilir nasıl güzel bir filmdir diye.. Ve ben beğendim, ama dediğim gibi belki biraz kayırdığımdandır.

Film iş hayatını mecburi nedenlerle bıraktıktan sonra (!) üniversiteye başlayan Larry'nin okuldaki günleri, arkadaşları ve Mrs Tainot'un dersinde olanları anlatıyor. Keyifli vakit geçirdik, şu sıcak yaz günlerinde izlenecek eğlenceli bir film. Gidilebilir yani:)

19 December, 2010

Pazar Filmi


Günlerden Pazar, hava yağmurlu, ben evdeyim, genelde çalışıyor olmasına rağmen bu Pazar kocam da yanımda.. Kestane haşlamışız, kanalları geçip film arıyoruz. İşte tam o anda Gerçek Masallar başladı. Adam Sandler sevgim hakkında eminim daha önce de yazmışımdır. Hiç bilmediğim bu filmi tam da günü anlam ve önemine uygun:)

1 haftalığına akşamları yeğenlerine göz kulak olacak kahramanımız her gece masallar anlatıyor ve ertesi gün o masalların gerçekleştiğini farkediyor. Imdb bu filme 6.1 puanı layık görse de, içimden geldi ben bugün 10 veriyorum:))

21 November, 2010

Prensesin Uykusu



Şu Çağan Irmak'ı ne kadar seviyorum ki bana aylar sonra üstüste post yazdırıyor. Prensesin Uykusu'nu izledim dün. Çok beğendim yine. 2 saat nasıl geçti anlamadım. Fagmanını ilk izlediğimde çok sıcak gelmemişti bana. Ama öyle sevdim ki hikayeyi. Başroldeki Çağlar Çorumlu'ya diyecek tek kelime bulamıyorum zaten. Böyle bir rolde başka kim oynayabilirdi diye düşündürdü bana. Filmin aralarındaki ağlanacak sahneyi animasyon filmi şeklinde başka kim izletebilirdi peki? Tüm oyuncuları, yönetmeni, film müziği, herşeyi için izlenir. Gidin, izleyin:)

11 April, 2010

Elma Kurdu

Film festivalinin izlediğim ilk fimi bu oldu:) Çok anlamlı değil mi. Ama bana uygun saate bir film sıkıştırmak istediğim için böyle oldu ne yapalım:) Film mükemmel bir elma olmaya çalışan Torben'in kurtlanması sonucunda ağaçtan atılması ve sonrasında kurttan kurtulmaya çalışırken başından geçenler anlatılıyordu. En ilginci filmin canlı olarak Türkçe seslendirilmesiydi. En öndeki 2 kişi simultane çevirdiler ve ara ara gecikseler de gayet başarılı olmalarıydı. İlk başladıgında biraz garip oldu ama sonrasında kulagım da alıştı. Kendilerini çıkışta tebrik etmek isterdim.


Film sonrasında bi türlü gidemediğim Feriköy ekolojik pazarına gittik. Ben uzun süre pazarın dibinde oturmama rağmen bi türlü gitmemiştim. İlk kez gittim. Sabah daha kalabalık oluyormuş ve daha çok çeşit oluyormuş ama yine de herşey gayet güzel görünüyordu. Ben organik zeytinyagı (tadına orada baktım gerçekten müthişti), toz halinde sebze çorbası (taze sebzeler kurutlarak yapılmış, tarhana gibi pişirilen, biraz tembel işi) ve de mis gibi kokusuna dayanamadıgım naneyi aldım. Yakın olsam ya da uzun süre elimde taşımayacak olsam, sebzeler, peynir, yogurt da çok güzel görünüyordu. Ayrıca benim baharatlarım Adanadan taze geliyor ama olmadıgı dönemde marketten almak yerine pazardakiler çok daha güzel görünüyordu..

2 haftadır Haliç'in üzerinde kürek çekiyorum. Hava güzelleşti diye günlük yürüyüşlerime başlamıştım uzun süre önce ama onların pek bir faydası olmadı her tarafım tutuldu, ama inanılmaz keyifli. Hele ki de akşamları olan antremanlarda manzara muhteşem. Bugun de sabahtan gitmiştim, blogumu boş bırakmayayım dedim gelince, ama bana müsaade kas gevşeticimi içip biraz dinleneceğim, Pazartesine yorgun başlamak istemiyorum:))

28 March, 2010

Haftasonu

Pırıl pırıl bir hava vardı. 2 gününde de evde duramadım dolayısıyla.. Hem spor yaptım bol bol ve hamladım, hem de gezdim.. Cumartesi günü Yüreğine Sor'u izledik.. Malesef her sinemada yok bu film ama neyseki vizyona veda etmeden gitme şansım oldu.. Çok sevdim ben.. Karadenizli olmamama rağmen çok ayrı bir sempatim var oraya ve vizyonda o yaylalar o kadar güzel o kadar doğal görünüyordu ki.. Film sıcacık, çok doğaldı, oyuncular iyiydi, hikaye de çok güzeldi. Bence kaçmadan siz de izleyin..


Sinema öncesinde karnımızı Şampiyonda doyurduktan sonra yukarıda görünen mekana sıcak çikolata içmeye gittik.. Aman Allahım yok böyle bir lezzet.. La Fontana diye küçük bir İtalyan restoranı (bir sonraki sefere pizzasını da mutlaka deneyecegim) yanında da aynı yerin Jadore diye çikolata dükkanı var. İçerisi küçücük, ama dışarıda masaları var, hem sade hem de aromalı sıcak çikolata isteyebiliyorsunuz.. Ben çileklisini içtim ve tadı damağımda kaldı Taksim'e her gidişte uğranılacak yerlerden. Birçok çeşit pastaları da var ve eminim onlar da çok lezizdir.. Uğramak isterseniz Galatasaray'ı geçtikten sonra Koska helvacısının sokağından sağa dönüyorsunuz, birkaç adım sonra oradasınız:)


Aynı günün akşamında ise ailemizin yeni üyesi Pamuk'la tanıştık.. Bizim evde değil kendisi ancak 15 dakika mesafesindeki abimlerin evinde olacak.. Onlara gitmek için bir bahane daha:) Ama çok sevimli bişey bi türlü bırakamadım kucagımdan...

28 February, 2010

Zihin Sağlığı


Zihin sağlığını korumak lazım dimi, hafta içine daha enerjik, daha mutlu başlayabilmek için hafta sonu oldugunca dinlenmek eğlenmek lazım. Son aylarda genel olarak her haftasonu en az 1-2 film izlemeye, dışarı çıkmaya, yeni tarifler denemeye çalışıyorum. Her seferinde başarılı olamıyorum ama en azından deniyorum:) Bu haftasonu ne kadar geç kaldıgımı anladıgım Jules et Jim'i izledim. Yukarıdaki afişi herkes görmüştür muhakkak, ben de biliyordum ama bugune kadar hiç merak edip izlemeye yeltenmemiştim. Yazık olmuş.. Mutlaka izlenecek filmler listesi vardır ya hani herkesin onlardan biri işte. Ben çok sevdim.. Sahneleri, kostumleri, oyuncuları, dış sesi, bazı diyalogları.. Birkaç kere daha izlemek gerek..


Zülfü Livaneli'nin Veda'sını izledim. Çok fazla yorum yapılmadan gitmek istedim. Çünkü Can Dündar'ın Mustafa'sına gitmemiştim. Bunu kendi başıma değerlendirmek istedim. Biz eleştirmeyi çok seviyoruz. Google'a girip baktıgımda ohoo yine ne yorumlar yazmışlar gördüm.. Ben Zülfü Livaneli'yi çok severim, filmi de beğendim. Salih Bozok dilinden anlatılmış Atatürk. Çok özel, bilmediğimiz sahneler yok, hep okudugumuz hayat hikayesinden kesitler var. Tabiki o kadar kısa süreye hepsi sığmaz ama olabildiğince bir çok ayrıntı ele alınmıs.Sinan Tuzcu da benim beklediğimden iyiydi. Genel olarak oyuncular iyiydi. Salih Bozok rolündeki Serhat Mustafa Kılıc'ı severim ben. Bir tek Latife hanımı daha farklı biri canlandırabilir diye düşünüdüm o kadar. Kostümler ve makyajlar iyiydi. Benim de kendi çapımda eleştirdiğim yerler oldu tabi, savaş sahnelerinde, yada hiç sözü bile geçmeyen kişilerin olması vs. Ama yine de bu kadar emek verilmiş saygı duyuyorum..

Ben aslında Turgut Özakman'ın filmini merakla bekliyorum. Az kaldı, bakalım o nasıl olmus:)

Bu haftasonu Fransız usulü mantarlı tavuk yapmayı denedim, yeni açılan bi yerde yemek yedim, bir de tiyatro oyunu izledim. Kalanı da bir sonraki posta artık:) Mutlu bir hafta olsun hepimize:)

07 February, 2010

Evim, miskin ben ve filmlerim

Bu hafta sonu neredeyse evden hiç çıkmadım desem yeridir. Cumartesi yarım günlük bir temizlik maratonundan sonra tüm gün battaniyenin altında oturdum film izledim. Arada da nescafe ve bisküvi, yemek, ıhlamur çayı gibi kısa molalar verdim... Genelde bu kadar miskin değilim ama çok çok iyi geldi bana:) Aşagıda da izlediğim filmler var.

* Erkekler ne Söyler Kadınlar ne anlar, sinemadayken çok gitmek istemiştim ancak fırsat olmamştı. Çok da birşey kacırmamısım, bence DVD lik bir film. Klasik kadın erkek ilişkileri.. Hoş vakit geçirdim.


*İşte bu film haftasonu izlediğim en güzel filmdi. 2009 filmi imiş ama ben ilk kez DVD satın alırken gördüm hiç duymamıştım.. Ama iyi ki görmüşüm.. Merly Streep'in oyunculugu önünde şapka çıkarmak lazım gerçekten. Kadın filmde dev gibiydi nasıl o kadar kilolu ve uzun gösterebilmişler bravo. Ayrıca film gerçek hikayeden alınmış ve blog yazarlarının izlemesi gerekir bence. Ben gerçekten sevdim.


* İkinci bir Merly Streep filmi, çok daha farklı bir hikaye.. 10 yıl önce boşanmış bir karı kocanın karmaşık ilişkisi. Deminki filmle tek benzer yanı Merly Streep'in burada da yemek pişirme yeteneğinin fazla olması.. Filmlerdeki bazı mutfak sahneleri beni benden alıyor. Bu filmde de Steve Martin ile birlikte kafede pişirdikleri çikolatalı kruvasanın kokusu neredeyse benim burnuma geldi. Bu arada sonu da klasik bir son değil, haberiniz olsun:)



* Son olarak da televizyonda rastladıgım Bucket List'i izledim, bu da hiç duymadıgım filmlerdendi. Jack Nicholson ve Morgan Freeman aynı hastane odasını paylaşan iki kanser hastası. Ölmeden önce yapmak istedikleri şeyleri liste halinde yazıyorlar ve uygulamaya başlıyorlar..

Bugun akşamüstü de Romantik Aşk Tadına Komedi'ye gitmeyi düşünüyorum. Bol filmli bir haftasonuydu dinlenip, enerji topladım. Herkese mutlu bir pazar günü olsun:)

11 January, 2010

Günlük işler



* Kuzenimin kızının dogum günü vardı haftasonu, karşıya gectim.. Şu yukardakileri de hapır hupur götürdüm:) -Pastaların bazısı Kastamonu'dan bazısı da Adana'dan gelmişti- Zaten öyle bir yeme modundayım ki son zamanlarda birinin acilen beni durdurması gerekiyor:P

* Annem buradaydı bu haftasonu, off yaa ne kadar büyüse de insan evde bir annenin olması müthiş bir duygu:) Sanki birkaç gün bile olsa üstünden tüm yükü alıyor gibi:o) Pazar günü onunla ikea'ya gittik ve bir sürü kutu aldık, evimdeki herşeyi döküp yeniden düzenledim, ohh mis gibi oldu:) - onun fotolarını da eklicem sonra..

* Gökten 3 Elma Düştü ve Kadın Aklı Erkek Aklı'nı izledim haftasonu. İkisini de sevdim..

*Canan Tan'ın Yüreğim Seni Çok Sevdi'sini okuyorum. Kafa yormadan çerez yer gibi gidiyor işte. Ama sırada okunacak çok kitap var. Dün kütüphanemi de temizledim, okumadıklarımı öne çıkardım, bir süre kitap almasam iyi olacak sanki..

05 January, 2010

Soul Kitchen


Neler oluyor bilmiyorum, günler otomatik pilota baglanmıs sekilde hızlı, sıradan olarak geciyor. Hiçbir kış bu kadar sıkıcı gelmemişti bana. Günler o kadar kısa ki, yapmak istediğim hiçbir şeyi sığdıramıyorum içine..

Artık bir silkinme zamanı, dogum günüm de geldi, gecti. 26 yasındayım artık.Sagolsun beni düşünen insanlar var hep etrafımda, iyi olmam için ellerinden geleni yapan. Yine yalnız bırakmadılar beni küçük çaplı ama büyük eglenceli bi dogum günü geçirdim:)


Bu hafta 2 film izledim. Birisi tabiki Yahsi Batı idi. Simdi onunla ilgili cok fazla yazmak istemiyorum. Cem Yılmaz’ı cok severim ve her ne kadar dekoru, kostumleri, çekimleri beğenmiş de olsam, benim beklentilerimi karşılamadı. Kısaca budur.


Dün akşam ise Soul Kitchen’ı izledim. Cok cok sevdim ben bu filmi. Konusu söyle: Zinos’un işlettiği restoranda işler yolunda gitmiyor. Bir yandan da kız arkadası Nadine Şanghay’a taşınıyor. İşleri yoluna koyup gitme niyetinde Zinos. Ama restoranı devredeceği kişiyi bir türlü bulamıyor. Kısaca bu, ama filmde hersey ters gitmesine rağmen cok guldugunuz bölümler var. Oyunculuklar cok cok iyi. Zaten Fatih Akın’ın da birçok filminde aynı oyuncularla çalışmasının bir sebebi olsa gerek değil mi. Birol Ünel de yine cok iyiydi ancak öyle bir sahne vardı ki sinemadaki herkesi kopardı. Misafir oyuncu olan Ugur Yücel’in rolü de kısa ama tatminkardı. Sonuc olarak eger son günlerde izleyecek film arıyorsanız, gidin, siz görün:))

26 July, 2009

İlginç bir Sinema Deneyimi




Dün akşam Cinebonus'ta Hayalet Sevgililerim isimli filme gittik. Şu sıralar ruh halim sadece böyle bir filmi kaldırabilirdi.. Belki bi de Harry Potter. Ancak onun hakkında da o kadar kötü yorumlar duydum ki, vazgeçtim. Seçim isabetliydi. Tam da istediğim gibi romantik komedi bir film izledim.

Filmin özeti için şuraya tıklayabilirsiniz.

Filmde ilginç olan ne miydi? İlk bölüm bitip ara verildiğinde iki sevgilinin fotograflarını izlemeye başladık beyaz perdede. Sonrasında o çiftin önümüzdeki ikili oldugunu farkettik. Çalan bir şarkıyla birlikte (Rafet El Roman şarkısı olabilir-hiç emin değilim!!!) bu çiftin fotografları geçiyordu. Çocuk kıza sürpriz yapmış kız da çok şaşırmıştı. Tüm şarkı boyunca fotograf slaytının ardından şarkının da son sözleri olan evlenir misin benimle yazısı ekranda belirdi. Bu arada bütün salon alkışlamaya başladı. Çocuk cebinden yüzük çıkardı ve kızın parmağına taktı. Bizim arkamızda oturan tüm sıra boyunca dizilmiş olan kalabalık da kırmızı gül yaprakları attılar. (Çocuk en arkadaki sırayı ayarlamış tüm arkadaşları için ama kendileri film başladıktan sonra girdiği için kız kimseyi farketmemiş.) Çok güzel bir andı ve ilginç bi fikirdi. Kız da çok mutlu oldu zaten çok heyecanlıydılar.. Ehh kutlamak için de ikinci yarıya kalmadılar tabii. Ben bile çok mutlu oldum, böyle bir çift görünce:)

Sonrasında başka bir ilginçlik oldu, önümüzde oturan yabancı oldugunu önceden anladığımız bir çift bize ingilizce konuşuyor musunuz diyerek sohbet etmeye başladılar. Slayt gösterisini ve yazıları sordular biz de anlattık. Sonra nasıl bu kadar güzel ingilizce konuşuyorsunuz, Türkiyede kimse ingilizce bilmiyor diyerek şaşırdılar. Ben de nasıl olur diye merak ettim. Ama bindikleri hiç bir taksi şöforüyle ve gittikleri cafelerdeki garsonlarla bir türlü anlaşamadıklarından bahsettiler. Kendileri Arabistan'dan gelmişler ve şaşırmışlar bu duruma. Ben de hüsrana uğradım tabii ülkem adına..Çok şeker bir çiftti, İstanbul hakkında bayağı sohbet ettik. Zaten 4. gelişleriymiş ve yanlarında Google mapsten aldıkları haritaları getirmişler, o şekilde rahat geziyorlarmış... Keşke turistlere daha fazla yardımcı olabilsekk!!

İşte böyle bir geceydi. Bomboş ve sıcak İstanbul'da güzel birkaç saat geçirmiş olduk...

17 May, 2009

Denizaltı Rüzgarları

Mevsim değişikliği çok etkiledi beni, hiç bişe yapasım yok. İnternete giresim bloguma bakasım da yok. Birden bire yaz geldi yorgandan pikeye geçtik. Bünyem adapte olamadı.. Kaç gündür yazlık-kışlık meseleleriyle uğraşıp durdum:( Pazar akşamı da sonunda işimi bitirip oturdum. Aslında dizi izleyecektim. (Desperate Housewifes'in 4. sezonuna yeni geçtim:)) Ama blogumu bu kadar başı boş bırakmayayım dedim.



Bu hafta,


- Spor salonunu çok aksattım ama evde spor yapmaya devam ediyorum. (Ab rocket almıştım, bi heves onu yapıyorum, bi de hava güzel yürüyüş daha çekici geliyor:P)


-3,5 kilo verdim, hala inanmıyorum:)


- Ev baktım bol bol. (abim için)


-Melekler ve Şeytanları izledim. Film olarak beğendim ama kitabını daha çok begenmiştim. Bu kadar süreye sıkıştırılan film anca bu kadar olurdu herhalde.Tom Hanks yine müthişti ama..


-Ne dersin Azizim isimli oyuna bilet almıştım ancak salona gittiğimde oyunun Van Devlet tiyatrosundan Çılgın Dünya ile değiştiğini öğrendim. İzlemeye karar verdim. Ancak oyun geçen yıl şurada yazdıgım oyunun ta kendisiymiş. Ama oyunculuk olarak, dekor, kostum ve müzikler olarak yanından bile geçemezdi. Ve malesef tek perdeydi, sonuna kadar eziyet oldu benim için. Ama böylece aynı oyunun farklı yönetmen ve oyuncularla ne kadar büyük değişme uğrayabileceğini test edip onaylamış oldum:)
-Eurovizyon'u izledim herkes ne kadar laf ederse etsin ben Hadiseyi beğendim:)
**Son olarak doğa severlere; şu linki ziyaret etmenizi öneririm..

04 November, 2008

Uc maymun


Gecen hafta izleme firsatim oldu bu filmi. Aylardir merak edenler arasindaydim. Begenip begenmedigim ise tartisilir.. Simdi oncelikle konusu itibariyle gayet klasik bir Turk filmi.. -Bu kisim spoiler icerir- Patronunun kazayla adam oldurmesi sonucunda Yavuz Bingol sucu ustleniyor ve hapse giriyor. Patronu da Yavuz Bingol'un karisiyla birlikte oluyor. Oglu bir gun yakaliyor ancak bilmiyormus gibi davraniyor. . Hatice Aslan gercekten guzel rol yapiyordu. Patronun nasil bir insan oldugu filmin en basindan belliydi, performansi iyiydi(Bu arada kendisi oyunce degil doktormus).. Yavuz Bingolu ben oyuncu olarak gormedigim icin onun yerine bir baskasi da olabilirdi. Yani oyunculuk acisindan en cok Hatice Aslani begendim.. Filmde Yavuz Bingol ve oglu surekli kaybettikleri cocuklarini sipir sipir sularla gelmis goruyordu, ama o cocuk neden öldü , niye surekli bir sipirti var, ben anlayamadim sahsen. Hii bi de annesi neden olen oglunu sallamiyor onu da anlamadim. Bir de filmde neredeyse soundtrack olacak kadar cok ayni sarkiyi duyduk. Hatice Aslanin cep telefonu Yildiz Tilbenin bir parcasi seklinde caliyordu ve o kadar uzun caliyordu ki kulaklarim tirmalandi durdu.. Yavuz Bingol hapisten ciktiktan sonra o da bir sekilde ogreniyor patronla karisi arasinda olanlari ama o da diger maymun oluyor.. Filmin sonunda oglu, patronunu oldurunce de kahvecinin ciragindan oglunun yerine hapse girmesini istiyor-
Belli bir sure sonra filmi sanki fotograf slaytlari izliyormus gibi izledim. Goruntuler gercekten guzeldi ve Nuri Bilge Ceylan'in fotografci kimligini de gayet net yansitiyordu. Ama bunun disinda cok fazla begendigimi soyleyemeyecegim. Hatice Aslan ve oglu arasindaki diyaloglari komik buldum.. Odul kazanmasinin bir sebebi de az konusma olmasi sanirim.. Ic konusmalar o kadar cok ki, siz oraya ne isterseniz yerlestirebilirsiniz..(yabanci bir dilde de olsa) Sanirim ben daha cok diyalog olan filmlerden hoslaniyorum. (Recep Ivedik gibi de degil ama!!- Ortalarda bi yerdeyim) Ama yine de gorun, kendiniz karar verin:)

05 August, 2008

Film, Kitap

Bazen aylarca sinemaya gidemedigim oluyor 2 adım ötemde 3 tane sinema salonu olmasına ragmen. Bazen de üstüste film izliyorum. Sanırım şu aylarda spora ara verince evde daha çok vakit geçirdim ve film de izleyebildim. Ama yok yok Eylülde tekrar başlıyorum. Şimdilik cdmi koyup karşısında pilates yapmaya çalışıyorum:) İşte gittigim filmlerden bir kaçı..


Gecen ay Wanted'i izledim. Morgan Freeman ve Angelina Jolie 'ye ragmen iyi degildi. (Bu arada Morgan Freeman kaza gecirmis, ben cok uzuldum umarım iyi olur.) İnsanı 2 saat boyunca sürüklüyor ama senaryosu cok tutarlı degildi. Öldürülmesi gereken insanlar Morgan Freeman'ın basında oldugu kardeslik tarafından öldürülüyor. Çok iyi egitilmiş ajanlar tarafından. Ancak bu kişilerin kim oldugunu ve nasıl seçildigini bilmek istemezsiniz: Kumaşın dokumaları bu insanların ismini ortaya çıkarıyor..






Sonrasında izledigim Hancock u cok sevdim. Orjinal sesiyle degil Turkçe Seslendirilmiş halini izlememize ragmen hiç yadırgamadım. Will Smith'i Yekta Kopan seslendirmişti. (ki kendisinin sesine hayranım) gayet de güzel olmuştu.Bir kez daha Charlize Theron'a hayran kalındı..


En son da şu herkesin bahsettigi 3 boyutlu Dünyanın Merkezine Yolculuk'u izledim. Tabi girişte dagıtılan 3 boyutlu gözlükler filmin odak noktasıydı. O gözlüklerle fotograf cekilen bir çok kişi vardı salonda. Herkes bir heyecanla filmi bekledi. Benim çok yüksek beklentilerim yoktu ama begendim. Gözlğk gerçekten de işe yarıyor. Herkes gibi ben de gözlük yokken ve varken filmin nasıl göründügü konusunda denemeler yaptım. Ucan kusları, boncukları yakalamaya calıstım. Gayet eglenceliydi. Gitmediyseniz kacırmayın bence..


Son olarak 2 adet DVD izledim ki benlardan birisi: Reign Over me. Adam Sandler'ı cok farklı bir rolde görüyoruz filmde. Böylece Ben Stiller la olan farkını da ortaya koyuyor. Film orta halli olmasına ragmen ben hiç sıkılmadan izledim.. Son filmimiz ise benim daha önce hiç duymadıgım ama nasıl duymamısım bee dedigim August Rush..




Annesini ve babasını bulmaya calısan ve yönünü dogadaki seslerden ve notalardan alan August Rush'ın hikayesi.. Müzikle dopdolu bir film.. Robin Williams da var filmde.. Başroldeki August Rush'ı ise Charlie'nin çikolata Fabrikası ve Finding Neverland'dan tanıyorum. Bence bu filmde de gayet iyi oynamış.. Takdir ettim ben:)
En son olarak da Olasılıksızı sonunda bitirdim. Ama keşke bu kitabı İstatistik dersi almadan önce okusaymışım dedim. Ders kesinlikle çok daha fazla ilgimi çekerdi:) Hiç sıkılmadan, yolda, evde, denizde her yerde okumak istedim. Cok akıcı bir anlatımı var... Tavsiye ederim..
İşte böyle..


30 June, 2008

İşte geldim burdayım..



Çok yogun geçirdigim 2 haftanın ardından döndüm bloguma... Önceki hafta 1 gün dışardan yemek yemiştim onda da zehirlenmişim, tüm gecem hastanede geçtigi gibi sevgilimin ısrarlarıyla sonraki 2 günüm de yatakta geçti.. Sonra da zaten tövbe ettim yaz sıcagında dışardan çok fazla yememeye..Gerçi mecburi bir dinlenem oldu benim için.. Malesef haftasonunun nasıl geçtiginiz heralde bir ben anlamıyorum.. Bi türlü dinlenemeden Pazartesi başlıyor:) Neyse işte bu mini hastalık döneminde bol bol film izledim. İçlerinde en begendigim ise Prestij oldu.Film aylardır benle durmakla birlikte kapagı hiç çekici gelmiyordu ve filmi veren arkadaşımın çok ısrarı da nedense daha da beter itmişti beni ama sonunda oturdum ve izledim:) (Tabi bunda Hugh Jackman'ın katıldıgı Martha Stewart Showu izlemenin katkısı da yadırganamaz.) Prestij bir sihir hikayesi.İki sihirbazın birbiriyle yarışı.. Bir sihirbazlık gösterisi 3 bölümden oluşuyormuş. 1. bölüm giriş bölümünde gösteri başlıyor yapılacak numarayla ilgili nesne ortaya çıkıyor ve seyirciye sunuluyor(örnegin bir kuş) 2. bölümde bu nesne ortadan kayboluyor. 3. bölüm ise işte en önemli bölüm: Prestij.(kaybolan nesneyi geri getirme).. Çok çok çok begendim... Mutlaka izleyin:)




Geçen haftam ise çalışmak çalışmak ve çalışmak üzerine kurulmuştu.3 yıldır izin almayan iş arkadaşım izin aldı ve onun işlerini yapmaya çalıştım.(düşünün onun üzerine bu kadar zamanda düşen sorumlulukları) Bazen ellerim titredi ama hayatımda atmadıgım kadar mail attım, karar verdim, eve iş getirip çalıştım vs. Haftasonu da çalıştım ama Pazar günü Veliefendi'de Gazi Koşusuna gittik, bütün yorgunlugum geçti:) Hava da çok güzeldi. Ve ben hayatımın 2., Gazi Koşusu olarak da ilk kez at yarışı izledim. Çok acemi sorularımla belki bunalttım kocamı ama olsun:)

07 March, 2008

Benden, benden, benden..

Uzun sure geciyor yine, bana ruzgar gibi ama gelip bloguma bakinca ooo ne kadar cok olmus diyorum. Bu sure icinde yine calistim calistim calistim, arkadaslarimi ozledim:( (Adana ozlemim geldi yine benim.) Annemle asure yaptik.. Komsulara dagittim, evin kizi olarak degil de evin hanimi olarak komsularla muhatap olmak komik bir duygu:P Arkadaslarim geldi.. Ilk kez muffin yapmayi denedim gayet basarilydim.

Bir de film izledim. Robin Williams'in basrolde oldugu iyi vakit gecirten cerez bir film izledim :Cik Aramizdan. Ben bu adami seviyorum yaa, bana cok iyi geliyor:) Bu filmde de evlenecek ciftlere cesitli testler yapan bir pederi canlandiriyordu.. Keske bizde de oyle din adamlari olsa denecek cinsten bir peder..Yaptigi testler cok komikti. Evlenince basiniza gelebilecek kotu olaylari bastan gostermeye calisiyor.. Kavgalar, bebekler, aileler... Gayet eglenceli 2 saat gecirdim.. Annemin deyimiyle :Agzimda bir fiyonk:)


Simdilik istikrarli bir sekilde spora devam etmeye calisiyorum ara sira aksakliklarim oluyor ama birakmak yok..

Yarin icin " Bir Anarsistin Kaza Sonucu olumu"ne (Devlet tiyatrosunun oyunu) bilet almistim ama oyunculardan birinin rahatsizligindan dolayi Sersemler Evi'ni izleyecekmisim.Onu da sonra anlatirim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...