24 December, 2010

Biraz pasta yaptım


Son zamanlarda biraz pasta yaptım:) Daha yemem gereken çok ekmek var ama etrafımdaki arkadaşlarımın doğum günleri pastasını yaparak kendimi de geliştirmiş oluyorum, hem de onları mutlu etmiş :) Tadları genel olarak güzel ama tabii şekilleri konusunda çook çalışmam lazım.

Geçen yıl ilk kez yaptığım şeker hamurlu pastalara bakarsak bi gelişme var ama dimi:)

19 December, 2010

Pazar Filmi


Günlerden Pazar, hava yağmurlu, ben evdeyim, genelde çalışıyor olmasına rağmen bu Pazar kocam da yanımda.. Kestane haşlamışız, kanalları geçip film arıyoruz. İşte tam o anda Gerçek Masallar başladı. Adam Sandler sevgim hakkında eminim daha önce de yazmışımdır. Hiç bilmediğim bu filmi tam da günü anlam ve önemine uygun:)

1 haftalığına akşamları yeğenlerine göz kulak olacak kahramanımız her gece masallar anlatıyor ve ertesi gün o masalların gerçekleştiğini farkediyor. Imdb bu filme 6.1 puanı layık görse de, içimden geldi ben bugün 10 veriyorum:))

18 December, 2010

Kibarlık Budalası


Bu yılki tiyatro sezonumuzu eğlenceli bir oyunla açtık.. Moliere'in kibarlık budalasını izledik. Zengin ama görgüsüz olan Mösyö Jorden'in asilzade olmak için neler yaptığını gördük. Dostu (!) Kont'tan dersler aldı, komik durumlara düştü ama vazgeçmedi. 2008'den beri sahnede bu oyun ancak biz yeni izledik. Keyifli vakit geçirdik.


Oyuncular genel olarak iyiydi, kont rolünde Tarık Papuççuoğlu ve Atılgan Gümüş dönüşümlü olarak oynuyormuş. Benim izlediğim oyunda Atılgan Gümüş vardı ve kendisine hayran oldum diyebilirim. Sahnede sesi en net ve güzel gelen oydu. (önlerde oturmamıza rağmen). Haldun Dormen'in sesi sahnede iki mikrofon olmasına rağmen zor duyuluyordu ancak bu yaşında sahneye çıkması tabiki hayranlık uyandırıcı. Ebru Cündübeyoğlu'nu severim, kendisini sahnede ilk kez izledim ve onu da çok beğendim. Oyun çeşitli salonlarda oynuyor, sizin yakınınıza da gelirse izleyin bence:)

26 November, 2010

Açık kitap dinleyicileriyle buluşuyor

Bir aksilik olmazsa ben de orada olacağım:)



15 yıllık Açık Radyo macerası bir kitaba dönüştü. Ressam Mehmet Güleryüz kitabın sınırlı sayıdaki özel baskılarını ayrı ayrı ve tek tek resimledi. Büyük bir ansiklopedik sözlük formatında, maddelerden oluşan Açık Kitap, Açık Radyo’nun yazılı ve sesli arşivinin taranması, radyonun programcı ve dostlarının yazdığı makalelerin derlenmesiyle bir araya geldi. 750 Sayfalık kitapla yaklaşık 180 yazar-çizer-sanatçıdan 550’ye yakın madde yer alıyor. Kültür, sanat, spor, siyaset, tarih, bilim, çevre, gündelik yaşam gibi pek çok konuda yazının yer aldığı kitap Açık Radyo’nun kapsama alanları ve “hassasiyet noktaları”nı ilk kez bir araya getiriyor. Açık Radyo’nun kadim dostlarından ve destekçilerinden ressam Mehmet Güleryüz, 3,000 adet basılan Açık Kitap’ın özel kanvas kapaklı ilk 150 adedini ayrı ayrı, tek tek ve rengârenk resimledi. Bu özel edisyonlar ay sonunda satışa çıkarıldı.


Yazı buradan alınmıştır..

Doğan Hızlan da burada anlatmış:)

21 November, 2010

Prensesin Uykusu



Şu Çağan Irmak'ı ne kadar seviyorum ki bana aylar sonra üstüste post yazdırıyor. Prensesin Uykusu'nu izledim dün. Çok beğendim yine. 2 saat nasıl geçti anlamadım. Fagmanını ilk izlediğimde çok sıcak gelmemişti bana. Ama öyle sevdim ki hikayeyi. Başroldeki Çağlar Çorumlu'ya diyecek tek kelime bulamıyorum zaten. Böyle bir rolde başka kim oynayabilirdi diye düşündürdü bana. Filmin aralarındaki ağlanacak sahneyi animasyon filmi şeklinde başka kim izletebilirdi peki? Tüm oyuncuları, yönetmeni, film müziği, herşeyi için izlenir. Gidin, izleyin:)

20 November, 2010

Puzzle

Yine arayı çokça açtım, bundan sonraki postum da ne zaman olur kim bilir, özlüyorum buraları ama yazamıyorum. Bu 1,5 aylık yokluğumda çok ani bir şekilde babaannemi kaybettim. 1 günlüğüne Adana'ya gidip geldim. Günlük hayatta saçma sapan günlük işlerle ihmal ettiğimiz insanların başına birşey gelince ne hale geliniyor yaşayarak öğrendim.

Eşim ufak bir rahatsızlık geçirdi ama oldukça korkuttu beni. Neyseki iyi şimdi:)

Bu sürede bir de yukarıdaki puzzle ı bitirdim işte. Çocukluktan beri yaptığım ilk puzzle dı. (1000lik bir paket yıllar önce arkadaşım hediye etmişti ama yeni yapabildim:).

Sonra da yenisini aldım, çünkü eklediğim her parça beni mutlu ediyor. (o da yukarıda, çerçevesinden başladım bile)

Size de önerebilirim, oldukça eğlenceli bir uğraş:) Tekrar görüşmek üzere..

29 September, 2010

26 September, 2010

Tamamen kişisel


Neden bazen olan herşeyin olumsuz yönünü görüyor insan. Genel olarak olumlu olsam da ne kolumu kaldıracak, ne bir şeyler için çabalayacak halim var. Bana pek fazla olan birşey değil bu ama böyleyim şu sıralar. Bir sürü fotoğrafım var makinemde, bloga da eklerim bir şeyler yazarım diye ama zamanı geçtikçe onları da yayınlamak istemiyorum. Konuşasım da yok, kimseyi arayıp sorasım da, kendi halimdeyim. O yüzden buraya da pek uğrayamıyorum..

14 September, 2010

Az Aslında Çoktur


Bu yaz evimde bir hareket başlattım, ' gerçekten ihtiyacın olmayan bir şeyi alma hareketi' . Belki biliyorsunuz, Haziranda taşınmıştım. Yeni evim eskisine göre oldukça büyük ve eşyalarım içinde kayboldu, şeytanın dürtmesiyle alışveriş isteyen bünyemi durdurdum. Çünkü eşya insanın sırtında yük. Bu ev için alacağım sonra ilerde daha küçük bir eve taşınırken atacak mıyım? Yok dedim kendime, ne kadar az, o kadar iyi. Benim tüm ihtiyaçlarımı karşılıyor mu olanlar? evet.. Eee o zaman... Gardrobumda da uyguladım aynı hareketi. Aralarda sıkıştıgından bulamadığım t-shirtlerim var, döktüm bir gün herşeyi, tek tek ayırdım. Çok mu alışveriş yapıyorum (hayır, bir kadın asla fazla alışveriş yapmaz:) ama bir bakıyorum 3-4 yıldır hiç giymediğim bluzlar bir gün giyerim diye bekliyor. Giymeyeceklerimi ayırıp, giyebilecek kişilere verdim, böylece dolabım da ferahladı. Gereksiz evrakları da aynı şekilde ayırdım kütüphanemden..

Son günlerde de benim bu durumumu özetleyen bu kitabı okudum. Yazarın değindiği temel nokta *Gerekli olanı belirle, *Gerisini ele.  Kitaptan bir bölümü sizinle de paylaşmak istedim...

Basit üretkenliğin 6 ilkesi

1-Limitler koyun
2-En gerekli olanı seçin
3-Basitleştirin
4-Odaklanın
5-Alışkanlıklar yaratın
6-Küçük adımlarla başlayın..

Başlamak için 12 Temel Alışkanlık

1-Her sabah En Önemli İşlerinizi belirleyin.
2-Bir iş yaparken diğer işlere geçmeyin.
3-Gelen kutunuz boşalana kadar düzenleyin.
4-E-postalarınızı günde sadece 2 defa düzenleyin . (Bu biraz ütopik:P)
5-Günde 5 ila 10 dakika egzersiz yapın.
6-İnternete bağlı olmadan, dikkat dağıtıcı faktörlerden uzak şekilde çalışın.
7-Bir sabah rutini belirleyin.
8-Hergün daha fazla sebze-meyve yiyin.
9-Masanızı düzenli tutun.
10-Kısa listenizde yer almayan sorumluluk ve ricalara hayır deyin. (hiç kullanamadığım bir kelime)
11-Günde 15 dakikayı evinizi düzenlemeye ayırın.
12-E-postalara 5 cümle limiti koyun.

**Yazarının ayrıca blogu da var ( işte burada )

12 September, 2010

12 Eylül 2010


Yazacak çok şey var ellerim bi türlü yazmıyor ama bugünü not etmek istedim bloguma öncelikle güzel olanı. 2010 Dünya Basketbol şampiyonasında zorlu takımları eleyip Amerika ile final oynayacağız bugün. Tüm maçları büyük bir heyecanla izledim ama en son yarı final maçında Sırbistan ile son saniyeye kadar ettiğimiz mücadeleye kalbim zor dayandı. Bugün ne yaparım bilmiyorum, dua ediyorum elimden gelen bu:)) 12 dev adama bol şans diliyorum.

Bir diğer önemli olay ise anayasa değişikliği için referandum vardı bugün. Şeker bayramı tatilinin son günü olması sebebiyle % 77lik bir katılım oldu ve % 58 evet oyuyla (bu postu yazdıgım anda sandıkları %99u açılmıştı) kabul edildi.. Demokratik hukuk devletimizin vatandaşlarından bu sonuçlar çıktı.Çok üzgünüm..

** Fotograf buradan.

31 August, 2010

Kitap Ödüllü Yarışma


Çilekli pasta ve Noni'de görmüştüm yarışmayı ama Kitapkolik'ten de yorum gelince artık benim de yazmam şart oldu.Ödüllü bir kitap yarışması var, unutmayın 5 Eylül son gün:)  kuralları çok basit:

Çekiliş hakkı kazanma şartları:


*Bu yarışmanın duyurusunu twitter, friendfeed veya facebook profillerinde duyuranlar 1 çekiliş hakkı kazanacaktır.

*Web sitesinde ya da güncel blogunda yarışmayı tanıtanlar (sitemizin linki tıklanabilir olmalıdır) 5 çekiliş hakkı kazanacaktır.

*Kendisine ait olmasada forum sitelerinde konu açarak yarışmayı tanıtanlar 2 çekiliş kazanacaktır.

*Okuduğu kitapları tanıtan özgün yazılar yazan kişilerin yazıları uygun bulunup Kitapkolik.Net te yayınlanması halinde ise 4 çekiliş hakkı kazanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için buraya lütfen.

26 August, 2010

Bozcaada tatilim

Bu kadar bekledim yazmak için, ancak kelimeleri ve fotoğrafları bir araya getirebiliyorum. Bozcaada öyle güzel öyle temiz bir yer ki, bir yandan da bencilliğim tutup yazmasam mı hiç diyorum.(ben yazmasam, kimse de gitmese) Çünkü ilk kez bu kadar temiz bir denize girdim, ilk kez bu kadar güzel bir yer gördüm.

Yolculuğumuz sabah saat 5.00 civarında başladı, önce Eceabat’a gidip oradan arabalı vapurla Çanakkale’ye, sonra da yaklaşık yarım saatlik araba yolculuğu ile Geyikli’ye ulaştık ve yine arabalı vapurla Bozcaada’ya geçtik. Öğlen 12.00 gibi adadaydık. Arabadan inip pansiyonumuza ulaşana kadar da havanın güzelliğinden, etrafın güzelliğinden sarhoş oldum.Bazyel pansiyonda kaldık, oldukça güzel ve temizdi, fiyatlar da oldukça uygundu. 2 kişilik odada kişi başı 50 TL oda+kahvaltı fiyatı. Zaten genel olarak ortalama 50-60 TL civarıydı gittiğimiz tarihte.(250 TL ye de otelde oda+kahvaltı kalabilirsiniz ama pek de gerek yok uyuyup, kahvaltı edip, arabayla ya da dolmuşla plaja gidiyorsunuz, yani otelinizin önünden denize giremiyorsunuz) Öğlen eşyalarımızı pansiyona bırakır bırakmaz önce bir şeyler yemek için sahile, oradan da yüzmeye Ayazma’ya gittik.


Öncelikle yemeklerden bahsetmem gerekirse o kadar çok seçenek var ki, hem yemek hem de fiyat açısından. Pahalı yerler de var ancak genel olarak fiyatlar uygun. Öğlenleri ev yemekleri yenilebilecek çok güzel yerler var. Ağaçların altında pötikareli örtülerin ve ahşap sandalyelerin üzerinde, güneşli olmasına rağmen nemi olmayan tertemiz havada yemeklerimizi yedik.

İlk gün Ayazma’ya gittik, dışarıdan bakıldığında kalabalık bi araç trafiği olmasına rağmen plaja inince çok da rahatsız edici bir kalabalık yoktu. Plaj gayet temizdi, şezlong ve şemsiye kiraladık 2 şezlong+1 şemsiye 9 TL idi(Bozcaada spor klubüne ait) Deniz soğuk, ancak ben gitmeden önce öyle korkuyordum ki belki giremem diye, korktuğum kadar da soğuk değildi. Ya da hava o kadar sıcaktı ki, insan tam olarak kızgın kumlardan serin sulara atlamış oluyordu. Ayazma’nın tek kötü yanı denizin taşlı olması diyecektim ki, ekşi sözlükte plajın diğer kısmının kum olduğunu öğrendim, ona göre yani siz giderseniz taşlara aldanmayın, diğer tarafa gidin. O yüzden asıl kötü yanını söylüyorum, duş ve tuvaletin olmayışı bence plajın en büyük eksiğiydi.

Akşam olmadan önce güneşi batırmak lazım, biz 2 gün üstüste yel değirmenlerine gidip güneşin batışını izledik. Neden 2 gün gittiğimize gelince, ilkinde aracımızı girişte parkedip (yasaklara çok uyarız:o) yürümeye kalktık ve son anda yetiştik. 2. Gün ise daha erken gelip, arabayla içeri girdik hatta onunla da yetinmeyip 15 dakikalık bir yürüyüş ile fenere ulaştık ve oradan izledik manzarayı. Yüzlerce fotografım var güneşin önünde.



Adada akşamları yapılacak tek eğlence yemeği yedikten sonra Polente’de oturmak sanırım. Çünkü gündüz gördüğünüz herkesi akşam da burada görebilirsiniz. Şirin bir kafe, içecekler güzel, fiyatlar orta halli, çalan şarkılar süper. Onun dışında da yine meydanda dolaşıp alışveriş yapabilir (hediyelik eşyalar çok güzeldi), çaybahçesinde oturup yazın vazgeçilmezi okey oynayabilir, ya da şarabınızı alıp deniz kenarında oturabilirsiniz.
Bozcaada’da en çok ilgimi çeken şeylerden biri de tipik yazlıkların olduğu salt binalardan değil, bağların içindeki taş evlerden oluşması. Umarım hiç de değişmez.

Ertesi gün Ayazma’ya değil Habbele koyundaki Mitos Beach’e gittik. İşte buradaki deniz tam anlamıyla muhteşem.Tamamen kum ve gidiyorsun gidiyorsun su sadece beline geliyor. Ancak burası özel bir plaj oldugu için önceden rezervasyon gerekiyor, yoksa yer bulmak oldukça zor. Tabii bir de fiyatlar biraz daha yüksek. Bu sefer şezlonglara 9 TL yerine 24 TL ödedik. Ayrıca öğlen yemek yenecek tek bir yer olduğundan da oradaki yemeklere muhtaç oluyorsunuz ve tat/fiyat oranı pek de doğru orantılı değil ve kredi kartı da geçmiyor ama herşeye rağmen o güzel koya değer. Bu arada Mitosun yanında yine Bozcaada spor klübüne ait şezlonglar var ve yine aynı sahilden ve cafeden yararlanabiliyorsunuz.

Aynı akşam da Ziraat bankasının arkasındaki dar sokaklardan birinde yedik yemeğimizi, orası da oldukça sevimli ve pek çok seçenek var. Ramazan’da gittiğimiz için oldukça şanslıydık, çünkü daha önce herkesin şikayet ettiği kalabalıktan eser yoktu. Sakindi ve güzeldi.

Bir sonraki gün akşamüstü kalenin önündeki kafelerin orada otururken oradan bile denize girildiğini gördüm, dayanamayıp ben de atlayacaktım, ama sonra ıslak ıslak kalıp üşümeyi göze alamadım. Ama bir adada gemilerin yanaştığı, tüm teknelerin, yatların bağlı bulunduğu limanda bile yüzülebildiğini düşünün, ne bir poşet gördüm ne de başka bir çöp.

Adadan ayrılmadan, domates reçeli, şarap, üzüm, kekik ve zeytinyağı almayı unutmayın. Eve döndüğünüzde en azından bunları tadarken burnunuza oraların kokusu geliyor. Kısacası tatilimden öyle memnun kaldım ki, bedenim İstanbul’a işe döndü ama ruhum Bozcaada’da kaldı..


*Fotografların birçoğu sevgili eşim tarafından çekilmiştir.. Teşekkürü borç bilirim:)
**Gitmeden şu ve şu  bloglardan da yararlanmıştım, çok işime yaradı:)



18 August, 2010

Veda / Ayse Kulin

Tatile de geliyor sıra ama bugün bitirmişken sıcağı sıcağına bu kitabı yazayım dedim. Ne zamandır bu kadar akıcı bir kitap okumamıştım. Ayşe Kulin’in anlatımını çok severim zaten, daha önce de Adı Aylin, Foto Sabah Resimleri, Güneşe Dön Yüzünü, Sevdalinka, Türkan ve Füreya’yı okumuştum. Ama geneli lise çağlarıma denk geldiği okuyup unutmuştum yıllardır da bir kitabını alıp okumak aklıma gelmedi. Veda’yı ise yine şu cep kitaplarının 9.90 TL’ye düşmesi dolayısıyla D&R’da sepetten alıp kütüphaneme koymuştum. Yaklaşık 1 yıldır birbirimize bakıyorduk. En son tatilde okunacak kitap ararken gözüme çarptı ve birkaç gün içinde bitirdim. Kitap, Osmanlı’nın yıkım günlerinde, İstanbul’da Maliye Nazırı Ahmet Reşat Bey’in konağında geçenleri anlatıyor. İçinde aşk da var, savaş da var, yokluk da var. Ama farklı bir bakışla anlattığı için okuyucuların da farklı bir yönden bakmasını sağlıyor, belki biraz taraflıdır, olsun. Şimdi sırada devamı niteliğindeki Umut var. Arayı soğutmadan ona başlayacagım. Size de bu sıcaklarda bol kitaplı günler dilerim:)

28 July, 2010

Tatil planı


Geçen yıl İpek'i okurken öyle sevmiştim ki Bozcaada ile ilgili yazdıklarını, en kısa zamanda gitmeliyim demiştim içimden:) Kısmet bu yazaymış. Aslında gönül böyle yakın yerlere haftasonları kaçamakları yapmak istiyor ama malesef haftasonları çalışan bir aile bireyimiz olunca böyle planlar da imkansız oluyor.


Tam istediğim tatil bu işte bu yaz, görmediğim bir yeri görme, güzel yemekler yeme, hiç girmediğim bir denizde yüzme, dinlenme, dinlenme, dinlenme..

Birçok yerden okuyup notlar aldım ama eklemek istediğiniz bir yer varsa sizin adınıza memnuniyetle gidip görürüm..

Fotografları buradan ve buradan aldım, daha iyilerini çekmeyi dileyerek:)

26 July, 2010

Haftanın sonu


Bu haftasonu Dino geldi bize. Cuma akşamından Pazar'a kadar birlikteydik. Evimiz için 'hayatınızda verdiğiniz en güzel karar' dedi.. Çok mutlu oldum:) Bizim için de tatil gibi oldu. Yedik, içtik, dedikodu yaptık, çok güldük.. Birlikte pazara gidip en taze meyveleri seçtik:)Sonra kendimize lezzetli yemekler, buz gibi meyve salataları hazırladık..

Havuzu sadece spor amaçlı kullanan ben Cumartesi tüm öğleden sonrayı şezlongda kitap okuyarak geçirdim..İnsan tek başınayken öyle yayılamıyor.. Son zamanlarda okuduğum kitaplar tam yaz kitapları olduğundan buraya yazmıyorum hiç. Hatta bir tanesi de dergiden çıkan bir kitap, o kadar yaz kitabı işte..Oturduğum her an bana eşlik ediyorlar ama sırada da bir sürü bekleyenim var daha. Az kaldı, topluyorum kendimi.

*yukarıdaki laf hoşuma gitti.. buradan:)

22 July, 2010

Bir dost


Güzel bir yerde, bir arkadaşın gidişini kutladık. Tüm hayatını bırakıp bir Ege kasabasına yerleşmeye karar verdi. Kendisi benden yaşça ve deneyim olarak büyük, hayatıma gireli de çok olmadı ama çok sevdiğim ve iyi ki tanımışım dediklerimden.Çok radikal bir karar aldı ama tam kendisinden beklenecek cinsten bir karar:)  Onun için kutlama, bizim için veda oldu. Çok özleyeceğim kahkahalarını.Şimdi merakla onun oradaki hayatından kesitleri bekliyoruz:)

14 July, 2010

Hastayım

Bu havada hasta oldum ve günlerdir geçmiyor boğazımın ağrısı, gözümün şişliği. Onu da bırak sesim bile çıkmıyor blog. Raporluydum yarın işe gideceğim ama yazacak halim bile olmadı. Çünkü eczanede satılmayan bir ilaç eksikti, annem. O olsaydı dokunmasıyla iyi ederdi beni:(

05 July, 2010

Ayça Şen


' Çocukluğumun geçmesinden en çok böyle zamanlarda korkardım; annem ve diğer sevdiklerimin tıngır mıngır müzikli konuşma sesleri eşliğinde yatakta uyumayı beklerken, kalp, mide ve taşaklarımın alt bölgesinde duyduğum o hoş karıncalanma hissinin büyüyünce yalnızlığa dönüşecek olmasından. Çünkü çocukken muhakkak, reşit olana kadar yalnız bırakılmayacağınızın garantisi vardır.'

* Bu kadın güzel şeyler yazıyor.

03 July, 2010

Yaz yaz yaz

Yeni evimde yeni çiçeklerim... Güzel balkonlara o kadar özenirim ki. Ama ben çiçek bakımı konusunda çok beceriksizim, elimden gelmiyor napiim iyi bakamıyorum. Geçende Haydins yazmıştı. Ama bu üç saksıyı özenerek balkonuma koydum çok hoşuma gidiyorlar, bakımı da basit. Her çıktığımda seviniyorum hala iyiler diye:) Bu gün birkaç foto çekmek istedim evin içinden, ama bilgisayara atınca ışık istediğim gibi olmamış, onları da başka zaman yayınlarım:)

27 June, 2010

Dondurma


Tantitoni'nin ürünlerini çok beğeniyorum fiyatları biraz pahalı olsa da çok renkli ve sevimliler... Tıpkı mailime gelen bu dondurma standı gibi:)

21 June, 2010

My sweet home

Sesim solugum çıkmadı, hem çok yoruldum hem de internete girecek vaktim olmadı. Kısaca maillerime bakıp çıktım sadece.. Yeni evimden bahsetmek gerekirse, en kısa zamanda mutfagımın fotografını koyacagım, çünkü en sevdiğim yeri mutfak oldu:) Tüm günümü geçirebilirim orada, zaman olursa tabii..


Bu arada taşınmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım. Şimdi sitede taşınan birini görsem neredeyse çay demleyip tepsiye bardakları hazırlayıp götüresim geliyor. Eşim de abartma diyor.. o kadar yordu ki beni abartsam da haklıyım. Hele tüm işleri yalnız yapmak o kadar zor ki, insanın facebook ta 400 tane arkadaşı oluyor ama taşınırken yanında ailesi dışında kimse olmuyor.. Ki ailemizin de Adanada yaşadığını düşünürsek!!! Sağolsun istanbulda olan kısmı diyeyim çok yardımcı oldular.. İnsanın böyle zamanda oturup, sadece bardakların sarılı oldugu gazeteyi açacak birine bile ihtiyacı oluyor.. Bir de tabii aynı sitede oturduğumuz, taşınma sebebimizin %80 i olan arkadaşlarımız ve yeni komşularımızın da borcu ödenmez.. İşte onlar sayesinde atlattık bir sürü zorluğu.. Ama işte ıvır zıvır işler hiç bitmiyor.. Mesela geldim eve perdelerim yerlerde sürünüyor. Aman allahım o kadar da gözüme batıyor ki, tek tek hepsini akşamları elimde kısaltıyorum.. Çünkü hepsini birden söküp nereye götüreceğimi bulamadım. Aradığım yerler de sadece yeni perde siparişi alıyormuş, sanki ben bedavaya kısalttıracağım.. Neyse iş başa düştü tek tek iğneliyor, ütülüyor sonra da dikiyorum, böyle yazarken kolay ama öyle zaman alıyor ki.. Son 1 odam kaldı, hala akşamları devam ediyorum.. Bir de evin içinde eşyalarım kayboldu resmen, kocaman ev, eşyalarım eski eve zor sığıyordu şimdi de ufacık tefecik kaldılar.. Ama pek bir şey almak istemiyorum şu anda, ilerde ne olacağı belli olmaz, fazla eşyam olmasındansa bana yetecek kadarı iyi şimdilik. Sadece duvarlarım bomboş görünüyordu ve gözüme batıyordu, Ikea’ya gidip asılması için bazı aksesuarlar aldım o kadar..

Bunlar zor yanlarıydı ama güzel yanları da var, mesela artık her akşam işten gelip yaklaşık yarım saat yüzüyorum.. Yürüyecek bir sürü alan var.. Güvenlik açısından çok memnunum .. Bir de sabahları servis beklerken kuş sesleri bana eşlik ediyor.. Hıı bir de henüz geceleri uyurken penceremi açmadım.. Gayet serin bizim burası.. Umarım kışın da çok şikayetim olmaz.

Yeni evimden haberler şimdilik bu kadar..İnşallah bir daha arayı bu kadar açmayacağım...

*Fotograf gettyimages'den alınmıştır..

25 May, 2010

Gelişmeler

Nasıl bir rehavettir bu arkadaş, bi türlü geçmedi. Bu arada şafağımız bitti çoktan eşim bir haftadır burada:) Onun mutluluğu da olabilir. Hatta işe bile başladı, oldukça hızlıyız.. Üzerimden de kocaman bir yük kalkmış oldu. Artık asker yakınlarını çok daha iyi anlayabiliyorum, darısı tüm askerlerin teskeresine..

Yakında taşınıyorum bir de onun telaşı var üzerimde. Şehrin göbeğinde yaşadığım eski evden çok daha güzel, temiz, güvenli, hesaplı, yepyeni ama bir o kadar da uzak bir yere:) Umarım bu radikal karardan pişman olmayız, hep artılarını düşünüyorum şimdi:) Bir yandan da toparlanıyorum..

Haftasonu da kürek yarışmamız var Haliç'te, e tabii sıklıkla da antrenman.. Bu arada fırsat bulduğum 3 dakikada da yazayım bitsin bu özlem:)

*Foto buradan alındı..

21 May, 2010

14 May, 2010

Blog blog tatlı blog

Ne zamandır mimlenmiyordum, sevgili Hayalci beni mimlemiş, çok sevindim. Bu mimin en sevdiğim yanı Hayalciyi tanımış olmak. Çok sevindim gerçekten ve ne kadar her blogger sevmese de ben seviyorum mimleri:) Teşekkür ederim..Bakıyorum da pek mimlenmeyen kalmamış, dolayısıyla ben sağ tarafta okudugum tüm blogları tatlı buldugum için hepsine gönderiyorum bu mimi, çünkü hepsi çok tatlı:)

11 May, 2010

Zaytung



İşyerinde kısıtlı internet olunca ve sitelerdeki saçma sapan pop-uplardan dolayı kısa sürede bitince eve gelir gelmez bilgisayarı açmak zorunda kalıyorum. (zorunda mı kalıyorum:P hay allah) Bazı gazetelere, web sitelerine, bloglara hızlıca bakıyorum. Geçenlerde Zaytung diye bir siteyi keşfettim tesadüfen. Çok güldüm bazı haberlerine:) Belki sizi de gülümsetir..

07 May, 2010

Tahinli kurabiyem

Bu kış öğrendim bu kurabiyeleri çiçeği burnunda dostum Aslı'dan ve çok kez yaptım tadına bakan herkes de bayıldı. Daha ağıza götürürken dağılıyor kurabiyeler, un kurabiyesi gibi. Geçenlerde Ufuk'ta da gördüm, benim yaptığımda ceviz yerine fındık var, onun dışında diğer malzemeler hemen hemen aynı ancak lezzet inanılmaz. Bu arada yakında taşınıyorum, uzak, sessiz, manzarası güzel ve kocaman mutfağı olan bir yere:) Sanırım daha çok şey pişirme, mutfakta yemek yiyip sohbet etme zamanı geldi.. Mutfak masamı aldım bile:)) Sadece ufacık balkonum için saksılar ve çiçekler kaldı..

02 May, 2010

Pazartesi için:)



Regina Spektor Fidelity

Çok sevdiğim bu klibi bir vesileyle hatırladım bugun, kaç yıl olmuş.. Siz de izleyin beğenecek misiniz:)

29 April, 2010

Bakhalar


Geçen hafta Muhsin Ertugrul sahnesinde Bakhalar'ı izledik. Keşke izlemeseydik mi deseydim:( İlk defa bir oyunda bu kadar sıkıldım.. Müzikleri, konusu, işleniş tarzı beni bayılttı, eğer 2 perde olsaydı ikinci yarıda izleyiciler arasında olmayacaktım:( Genel olarak şehir tiyatrosu oyunlarını pek izlemiyorum, denk gelmiyor, ama bundan sonra denk düşürüp izleyeyim dedim.. İlk oyun da bu oldu.. Hayırlısı:)) Neyseki çıkışta Sanat'a gittik de güzel mezeler ve buz gibi içeceklerle oyunun stresini attık:P

Bu arada oyun hakkında ayrıntılı bilgi almak isterseniz (hala bu yazıdan sonra ister misiniz bilmiyorum ama) tıktık ..

27 April, 2010

Kalori hesabı

Yaz yaklaşıyor, yaklaşık 1 aydır sıkı bir şekilde aksatmadan spor yapıyorum. Haftada 2 gün kürek çekiyorum zaten, onun dışındaki 5 gün de (bazen 4 gün olabiliyor:P) ortalama 45-50 dk yürüyorum. Ama tabii bunları yaptıgım için kendimi daha çok yemeye hak kazanmış gibi görüyorum. Baktım ki bu şekilde bi değişiklik yok, geçen yazdan 2 kilo daha fazlayım, ben de yeniden Mehtap'ın sayfasını en baştan okuyup gaza gelmek istedim. Geçen yıl uzun bi süre dediklerine uymuş ve 5 kilo vermiştim, ama devam edebildim mi, hayır.. Pazartesi itibariyle aynı programa harfiyen  uymaya başladım, elma çayımı da pişirdim:) Yine hedefim 5 kilo ama bu sefer kalıcı olmalı:) Ayrıca bazı başarı hikayeleri var ki sayfasında, gerçekten takdir edilesi. Eğer kilo vermek istiyor ama bi türlü programlayamıyorsanız buradan buyurun:)

20 April, 2010

Elimdeki kitaplar


Kapagına baksam, asla alıp okumayı düşünmezdim bu kitabı ama son Trabzon ziyaretimde sevgilimden okudugu kitapları eve taşımak üzere aldıgımda bunu çok beğendiğini öğrendim ve ehh hadi okuyalım bakalım dedim. Hiç de pişman olmadım. Film gibi kitap. Hatta bence fazla sürmez filmi de çekilir:) Ben bile sahnelerini hayal ettim kafamda. 4 farklı dalda ustayı bir araya getiren bir hikaye.Onları bir araya getiren Kukla Ustası her birinin zayıf yönlerini iyice araştırarak, reddedemeyecekleri teklifler sunup, kendi oğlunun intikamını almaya çalışıyor.  Kitaptaki kahramanlardan biri İstanbul'da bulunuyor. Bu da dikkatimi çeken bir başka nokta:)

İstanbul demişken, şu anda elimde Bir Nefes İstanbul var, çok sevdim onu da. Henüz bitmedi ama her cümlesini severek okuyorum:) Çok sıcak bir anlatımı var. Şiddetle öneririm..

15 April, 2010

Konser


Bob Dylan 31 Mayıs'ta İstanbul'a geliyor. Biletleri tükenmek üzere:( Acaba kalan biletlerden bizim de alma şansımız olacak mı:))


Everybody’s wearing a disguise
To hide what they’ve got left behind their eyes.
But me, I can’t cover what I am
Wherever the children go I’ll follow them.*

*Abandoned love..

11 April, 2010

Elma Kurdu

Film festivalinin izlediğim ilk fimi bu oldu:) Çok anlamlı değil mi. Ama bana uygun saate bir film sıkıştırmak istediğim için böyle oldu ne yapalım:) Film mükemmel bir elma olmaya çalışan Torben'in kurtlanması sonucunda ağaçtan atılması ve sonrasında kurttan kurtulmaya çalışırken başından geçenler anlatılıyordu. En ilginci filmin canlı olarak Türkçe seslendirilmesiydi. En öndeki 2 kişi simultane çevirdiler ve ara ara gecikseler de gayet başarılı olmalarıydı. İlk başladıgında biraz garip oldu ama sonrasında kulagım da alıştı. Kendilerini çıkışta tebrik etmek isterdim.


Film sonrasında bi türlü gidemediğim Feriköy ekolojik pazarına gittik. Ben uzun süre pazarın dibinde oturmama rağmen bi türlü gitmemiştim. İlk kez gittim. Sabah daha kalabalık oluyormuş ve daha çok çeşit oluyormuş ama yine de herşey gayet güzel görünüyordu. Ben organik zeytinyagı (tadına orada baktım gerçekten müthişti), toz halinde sebze çorbası (taze sebzeler kurutlarak yapılmış, tarhana gibi pişirilen, biraz tembel işi) ve de mis gibi kokusuna dayanamadıgım naneyi aldım. Yakın olsam ya da uzun süre elimde taşımayacak olsam, sebzeler, peynir, yogurt da çok güzel görünüyordu. Ayrıca benim baharatlarım Adanadan taze geliyor ama olmadıgı dönemde marketten almak yerine pazardakiler çok daha güzel görünüyordu..

2 haftadır Haliç'in üzerinde kürek çekiyorum. Hava güzelleşti diye günlük yürüyüşlerime başlamıştım uzun süre önce ama onların pek bir faydası olmadı her tarafım tutuldu, ama inanılmaz keyifli. Hele ki de akşamları olan antremanlarda manzara muhteşem. Bugun de sabahtan gitmiştim, blogumu boş bırakmayayım dedim gelince, ama bana müsaade kas gevşeticimi içip biraz dinleneceğim, Pazartesine yorgun başlamak istemiyorum:))

06 April, 2010

Nehir Günlüğü

En son bu kitabı okumaya başlamıştım geçen hafta ve 4 günde bitirdim. Su gibi akıyor gerçekten. Kitabın kahramanı Mia kanseri atlatmış ve boşanma sürecinde olan bir kadın. Kafasını toplamak için arkadaşının büyükannesine ait nehir kenarındaki evde kalıyor bir süre. Ve büyükanne Kate'e ait günlükleri buluyor, onun hayatına dair ayrıntıları öğrenmeye adıyor kendini.. Çok güzeldi, bana Rüzgarın Gölgesi'ni anımsattı biraz. O kitabı da çok sevmiştim:) havalar aydınlandı ben yine başladım yollarda kitaplara..

Trabzon'u sorarsanız, çok güzeldi herşey ama dönüşü çok zor oldu:) Tek iyi yan Şafak 39:)

02 April, 2010

Ben geçtiğimiz hafta

*Bol bol gezdim.
* Şu oyunu izledim.
* Kocamı özledim.
*Havaların güzelliğini fırsat bilip spor yapmaya kaldıgım yerden devam ettim..
* Kocamı özledim.
*Pişirdim.
*Onu özledim.
*Ne zamandır görmediğim arkadaşlarımı gördüm, çok güldüm.



* Yukarıdaki kitapları aldım, ilkini okumaya başladım.
*Onu çok çok özledim.
*İşte bu yüzden Trabzon'a gidiyorum :)






* Çok özledim.

28 March, 2010

Haftasonu

Pırıl pırıl bir hava vardı. 2 gününde de evde duramadım dolayısıyla.. Hem spor yaptım bol bol ve hamladım, hem de gezdim.. Cumartesi günü Yüreğine Sor'u izledik.. Malesef her sinemada yok bu film ama neyseki vizyona veda etmeden gitme şansım oldu.. Çok sevdim ben.. Karadenizli olmamama rağmen çok ayrı bir sempatim var oraya ve vizyonda o yaylalar o kadar güzel o kadar doğal görünüyordu ki.. Film sıcacık, çok doğaldı, oyuncular iyiydi, hikaye de çok güzeldi. Bence kaçmadan siz de izleyin..


Sinema öncesinde karnımızı Şampiyonda doyurduktan sonra yukarıda görünen mekana sıcak çikolata içmeye gittik.. Aman Allahım yok böyle bir lezzet.. La Fontana diye küçük bir İtalyan restoranı (bir sonraki sefere pizzasını da mutlaka deneyecegim) yanında da aynı yerin Jadore diye çikolata dükkanı var. İçerisi küçücük, ama dışarıda masaları var, hem sade hem de aromalı sıcak çikolata isteyebiliyorsunuz.. Ben çileklisini içtim ve tadı damağımda kaldı Taksim'e her gidişte uğranılacak yerlerden. Birçok çeşit pastaları da var ve eminim onlar da çok lezizdir.. Uğramak isterseniz Galatasaray'ı geçtikten sonra Koska helvacısının sokağından sağa dönüyorsunuz, birkaç adım sonra oradasınız:)


Aynı günün akşamında ise ailemizin yeni üyesi Pamuk'la tanıştık.. Bizim evde değil kendisi ancak 15 dakika mesafesindeki abimlerin evinde olacak.. Onlara gitmek için bir bahane daha:) Ama çok sevimli bişey bi türlü bırakamadım kucagımdan...

26 March, 2010

Markafoni &Tween

Gecenlerde Markafoni’den şu yukarıdaki kol düğmesini hediye aldım..Haftaya bizim 8. Yıldönümüz ve gitarını hiç yanından ayırmayan sevgilime cok seveceğini düşündüğüm bir hediye olacaktı. Tabii eğer gelebilseydi!!!! Bugün Markafoni ile görüştüm. Damat Tween’den kaynaklı olarak kol düğmelerimi gönderemeyeceklerini ilettiler. Çünkü Tween Markafoni’de çarşaf çarşaf sergilediği ve kısa sürede tükenen bu malzemeleri tedarik edememiş.. Çok mu önemli, ben o kadar sevmiştim ve Emmonun o kadar cok beğeneceğini düşünmüştüm ki o yüzden benim için önemliydi.. Markafoni, ücretini iade edip bir de hediye çeki iletti ve müşteri hizmetlerinde çalışanların yaklaşımlarından dolayı kendini affettirdi. Ama Tween benim için büyük bir hayal kırıklığı yarattı :(

24 March, 2010

Siz A.Ş.

Aylar önce almıştım bu kitabı ama bi türlü okuma fırsatım olmamıştı, tabi bir de canımın istemesi lazım. Herk zaman okunmuyor kişisel gelişim kitapları. Bazen sıkıyor insanı.Ama bu kitabı sevdim ben. Gaza getiriyor insanı:)

Kendi kişisel şirketinizin patronu oldugunuzda gelişim için neler yapabileceğiniz anlatılıyor. Kitapta bir sürü yerin altını çizdim ama baktım hangisini buraya yazsam tipik bir cümle gibi duracak. En iyisi siz hepsini okuyun..

Ama dayanamadım sonundan bir paragraf yazıyorum:

'Motivasyonun uzun süreli olmayacağını bilmelisiniz. Ama durun canım, duş almak da öyle değil mi zaten! Her sabah duşa girersiniz ve tertemiz olursunuz. Ancak günün sonunda yeniden duş almanız gerekir; tabii ertesi sabah da.

Sabahleyin kalkıp 'Neden yine duş almak zorundayım sanki!' diye düşünmezsiniz. Günlük rutininizin bir parçası oldugu için bunu yaparsınız. Tıpkı duş gibi, kendinizi düzenli olarak motive etmeyi de günlük rutininizin bir parçası haline getirin..

Hedeflerinizi güncelleyin ve bunların üzerinden düzenli olarak geçin....'
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...