26 March, 2007

Boğaziçi Hayvanat Bahçesi

Gayet güzel bir hafta sonu geçirdim.Cumartesi gününden başlarsak, gelinlik provasına gittik biz:)) İnternetten bakıp bakıp beğenemediğim gelinlikler üzerimde daha güzel oldu sanki:)Gerçekten çok beğendim bir modeli.Gayet sade ve asildi.Hem de tek parçaydı.Beğendim tabii ancak gittiğimiz yer gayet hatırı sayılır bir gelinlikçi olduğu için söyledikleri fiyat da küçük bir servet değerindeydi.O yüzden de kesin olarak diktirmeye karar verdik.Hatta belki de Adanada diktiririm.Heralde 3 provada kurtarırız, hem içim de daha rahat etmiş olur.Anneme çok güvenirim bu konularda.
Sonrasında uzun süredir görmediğim kuzenim İzmir'den geldi Taksim'den aldım onu küçük bir şokla.Hem kulakları ve yüzünde bir çok delik ve uzun enteresan bir saçla karşıladı beni.Tabii ben yine şok:)) Bütün kuzenlerim böyle!Hiç beklemiyorum öyle.En son üniversiteyi yeni kazanmıştı saçları bildiğimiz erkek saçı, kulağında da tek bir delik vardı.Şimdi İstiklal'de yürüyen, çoğu kişinin dönerek baktığı tiplere benzemiş.Hele ki de biz ikimiz yanyana gerçekten komik görünüyorduk sanırım.Tüm gün onu gezdirdim ama sonradan ani bir kararla kalmaktan vazgeçerek okul otobüsüyle İzmir'e döndü. Akşamında yolcu ettim neyseki! Ama onunla oturup dedikodu yapmak gerçekten eğlenceli.Düşünemediğim yorumları, benzetmeleri yapıyor aile büyükleri hakkında.İşte benim kahkahalar attığım an oluyor.



Pazar günü ise çok değişik bir yolculuk yaptık.Hayvanat bahçesine gittik.Yolculuk diyorum çünkü Bakırköy'den Darıca'ya gitmek yolculuk değil de ne???Hayvanat Bahçesine gittik.Hava çok güzeldi.Çok eğlenceli bir gün geçirdim.Ama ordaki hayvanlara çok üzüldüm.Çünkü orası zarar etmek üzere olduğundan gelirler giderleri karşılayamıyor ve bu da hayvanlara yansıyor.


Malesef o kadar büyük ve güzel bi yer olmasına rağmen hayvanlar da oldukça bakımsızdı.Maymunlar cama vurup insanlardan yiyecek istiyorlardı.Tek onlar da değil tüm hayvanlar masum masum gözlerinize bakıyorlar.Gerçekten güzel bir yer olmuş ancak dediğim gibi zarar ediyormuş sürekli ve kapanma tehlikesiyle karşı karşıyaymış.




Umarım kapanmaz ve daha bakımlı, daha gezilebilir bir yer haline gelir.Çünkü İstanbul'daki çocukların oraya ihtiyacı var.Ben bile bu yaşımda kendimden geçtim.Şehir kalabalığından sonra böyle sessiz sakin (kuşların sesini saymazsak:) bir yer çok iyi geldi.Gönüllü insanlar, bazı hayvanların masraflarını üstlenmişler ancak yeterli gelmiyormuş.Girişte kocaman bir kar-zarar tablosu var. (http://tr.wikipedia.org/wiki/BoÄŸaziçi_Hayvanat_Bahçesi)




Böyle eğlenceli bir hafta sonuydu işte.Uzun süre sonra yeşiller içinde zaman geçirdim.Bu arada günlerdir hasta, televizyonun karşısında yatan ev arkadaşıma eşlik etmek için bende televizyona bir bakiim dedim.Şu şarkı yarışmasına baktık ve inanamıyorum o nasıl komik bir programdır öyle.Türkiye'de ünlü olmak ne kadar kolay.Şimdi herkes şu jüri üyesinden konuşuyor.Resmen diğer yarışmaların jürilerinde olan muhalefet ütücüye benzer yeni bir halk kahramanı yaratmak istemişler ve yaratmışlar da.Yarışmanın tümünü izlemeye katlanamadım ancak izlediğim kadarı bile öldürdü.O nasıl bir konuşma, nasıl yorumlar, ne kadar magazin toplumu olduk böyle..

İyi haftalaar:))

21 March, 2007

Bahar geldi ruhuma neşe saçıldı




En sevdiğim mevsimin kış olduğunu düşünüyordum bu yaşıma kadar.Bir kere Adana'da büyümüş bir insan olarak yazları sevmediğime eminim. Kışın o yağmurlu ve karanlık günlerde evde olup kareli battaniyenin altına girmek, saatlerce hiç kalkmamak, sıcacık tostumun yanında taze portakal suyunu yudumlamak en sevdiğim şeydi.Hem o karanlık havayı da severdim ben.Bir de hani doğduğun mevsimi sevme geyiği vardır ya bende bir kış çocuğuyum:))



Ama şu son 2-3 gündür havaların bu kadar güzel olması, moralimin bozuk olmasına rağmen beni inanılmaz mutlandırdı.(Herkes bu lafıma güler ama mutlu oldum demek istiyorum işte:))


Öğle aralarında yemekten sonra, koca sanayinin içinde de olsa (!) yürüyüş yapmak, çalışırken klimadan değil de açık pencereden gelen havayı teneffüs etmek bana gerçekten de iyi geldi.


Ama bu mevsimlerde en çok da üniversitede (Çukurova ya o bakımdan yeşil yaptım:)) olmak isterdim, öğle aralarından sonra zorla derse girmek,yoncadan ıvır ve de zıvır almak, dondurma yemek, okul çıkışlarında değişik planlar yapmak, yaklaşan bahar şenliğini beklemek...ve daha ne eğlenceler.çook özledim yine okulu ve bizimkileri.O yüzden de bugün hep benim okulumdan fotoğraflar koydum:))



Sizce de özlenmez mi buraları??

14 March, 2007

hey tüketiciler

Önceden sadece sevdiğim 4-5 köşe yazarını okurken, artık işlerimin yoğunluğunun azalması dolayısıyla sabah saatlerinde tüm gazeteleri ayrıntılı olarak okuyorum.Bazen çok komik haberlere ya da açıklamalara rastlıyorum.Bugün radikalde bir haber gördüm (altın kurallar) bazı yekilililer (içlerinde dernekler ve bir doktor var) açıklama yapmış ayakkabılarla alakalı olarak, aynen yazıyorum:

"Ayakkabıyı iki saat yürüdükten sonra satın almak gerekiyor. Çünkü bu zaman diliminden sonra ayak şişer ve ayakkabının rahat olup olmadığını daha iyi anlarsınız. Sabahları asla ayakkabı almayın. Ayakkabının iki tekini de deneyerek satın alın ve satıcıların 'Giydikçe açılır' türünden sözlerine itibar etmeyin. Ayakkabı zamanla deforme olup ayağınızın şeklini alır. Siz de açıldı zannedersiniz."


Gerçekten de güzel ve işe yarayacak bir açıklama.Ancak ütopik.Keşke olsaydı, alırken ayılıp bayılıp aldığımız ayakkabıları sonra bir kenara atmazdık.Bazen tezgahtarın suratsızlığında denemeye bile çekinirken, düşünsenize ayağımıza giyip 2 saatlik bir deneme yürüyüşüne çıkıp, sonra almaya karar verdiğimizi.


Hatta abimin tüketiciler için çok işe yarayabilecek bir düşüncesi daha vardı o da diş macunlarını sıkarak en uzun olanı almayı uygun buluyordu neyseki bunu hiç harekete geçirmedi.Bir gün bizi groseride rezil edecek diye çok korktum ama korktuğum başıma gelmedi:))

Hadi ne duruyoruz, bence tüketiciler olarak toplanmalı ve tüm bu fikirlerin yürürlüğe geçmesini sağlamalıyız:P

12 March, 2007

Para Para Para


Ahhh bazen şu blog beni öldürecek yazıyorum sonra publish yapıyorum oldu mu diye bi sayfaya bakiim diye tüm yazıları siliyorum....
Neyse efendime söyleyim diyordum ki. Eskiden ne güzel para biriktirirdik de ara sıra da kırardık o kumbarayı, ki mevsim genelde yaz olurdu.Sonra yaz tatilini Adana sıcağında geçirmemize yardımcı olacak materyaller alırdık.(Yeni oyunlar, top, günlük dondurma, bici bici ve mısır vs. için para ayırırdık)Şimdi de ihtiyacım var kumbara kırmaya.Kendime en çok kızdığım konulardan birisi de para biriktirememktir.Çok fazla müsrif bi insan olmamama doğru düzgün para biriktirmeyi de beceremem bilhassa da İstanbul'da:))








Bu arada dikkatimi çekti de neden kumbaralar hep domuz şeklinde olur.(bizde değil tabii) Yani internetten resim ararken bile hepsi domuz şeklindeydi ve merak ettim acaba bu hayvancıkların nasıl bir özelliği var da tüm kumbaralar öyle.




Haftasonuma gelince, uzun süre sonra cumartesi pazar üstü üste tatil yaptım.Cumartesi günü Adandan kuzenim geldi.Yabancı dil mülakatına girdi ve kazandı seneye lise sonu Amerika'da okuyacak sanırım.Bu arada aramız biraz limoni olmasına rağmen uzun süredir görmemenin verdiği özlemle iyi vakit geçirdik ancak neyseki bi gün kaldı çünkü tam saçlarım diken diken olacağı vakitte Havaşa bindirdim.Nerde ne yapılması gerektiğini bilmiyor gerçketen.Olmadık yerde saçma sapan bi laf söylüyor düşünmeden, rezil ediyor insanı.Yada olmadık yerde yakıyor sigarasını, insan ne yapacağını bilemiyor.Onunla birlikteyken kendimi yaşlı kadınlar gibi hissediyorum.Ama aramızda birkaç yaş olmasına rağmen yetiştirilme tarzlarımız inanılmaz farklı.Çok eğlendik cumartesi ama bir günden fazlası da zor olurdu gerçekten:)) Ahhh ah biz böyle miydik.Annem gözlerini bi açardı çiçek gibi, kardeşimle ben anında anlardık.Kuzenim ne bakıştan anlıyor, ne de işaretlerden....

Bu arada cumartesi bir de Adem'in Trenlerine gittim ve gerçekten beğendim.Cem Özer süper olmuştu imam rolünde.Film bana Selvi Boylum Al Yazmalım'ı hatırlattı.Gidin bence:)))

06 March, 2007

Reçel






Ev birkaç günlüğüne de olsa gerçekten ev gibi koktu annem geldiğinde.Tamam o yokken bende elimden geleni yapmaya çalışıyordum ama yine de onun evde olması demek başka bir şey demek.Mis gibi yemek kokuları, mis gibi çamaşır kokuları, kahkahalar, dedikodular demek.Çok çok çok güzel bir dört gün geçirdim ama özlemim geçmedi.



Ayrıca düğünle alakalı planlamalar da yaptık.Kardeşim bana bir defter hediye etti.Düğünle alakalı tüm programı yapabilmek için.Annemle birlikte bir davetli listesi oluşturduk.Ve de Adana da nerelerde olabileceğini.Bir kere kesinlikle açık havada olmasını istiyorum.Çimlerin üzerinde:))) Ve de akşamüstü başlamasını.Müzik konusunda da ilginç fikirlerimiz var sevgilimle.Bakalım işte çeşitli yerlerle pazarlık yapılacak.Umarım herşey istediğimiz gibi olur.Bu arada gelin dergileri alıp, gelinlik modellerine baktım ama 2007 modelleri dedikleri modeller bence o kadar komik ki.Fırfırlı etekler..Hayatta giymem!!! Bi kere gelinlik az da olsa kabarık olmalı:)) Aklımda Kaçak Gelin'den bir gelinlik var(Julia Roberts).Tam olarak aynı değil ama o dört gelinlikten bir tanesini beğenmiştim:) En kısa zamanda o filmi almalıyım.Davetiye olayını da düşünüyoruz tabii.Off of umarım çıkabiliriz işin içinden.O kadar çok ayrıntı var ki!!! Bu arada anneme internette google dan arama yapmayı öğrettim.Onu gelinlik modellerine internetten bakarken incelemek o kadar komikki:) Annem çok sabırsız ve hızlıdır.O yüzden sinir oldu o modelleri açılırken beklemeye.Mouse u o kadar çok tıklayarak ısrar etti ama olmuyor.Eee bilgisayara bizim gibi mi her istediğini anında yerine getirecek:P


Annem gitti, diğer annem geldi.Emmonun annesi:)) O yüzden hala ev kokuları var buralarda.Mutluyum.... Huzurluyum.....


Gülemedim ki hiç

hasta yatağının başucunda

haberi bu yüzden

yoktur annemin

sol yanağımdaki

gamzeden

Komodinin üstündeki

ilaçların sayısı arttıkça

kutularından yaptığım

gökdelenin uzamasına

sevinirdim

Ve bilmezdim

annemin yaşantısındaki

renkliliğin yalnızca

raflarda dizili

kavonozların içindeki

reçeller olduğunu.

*Sunay Akın'ın bu şiirini çok severim.Konumuzla çok alakalı olmasa da bu şiir bana hep çevremizde olan bir sürü kadını hatırlatır..

03 March, 2007

çağrı merkezi

Genel olarak bu postları işyerimden yazıyorum.Aslında bir çağrı merkezinde vakit bulup böyle boş işlerle uğraşmak çok zordur, nerdeyse imkansızdır.Ama haftasonları mesaim olunca ve yemek saatlerinde de yemekhane açık değilse ve kimseyle yemek saatin uymuyorsa taıyorsun kulağına kulaklığı, alıyorsun önüne sandviçini geçiyorsun ekranın başına yazıyorsun işte.Ama artık benim için bu yoğunluğa soonnn:))) Ben artık ingilizce bölümde çalışmaya başlaadım.Yani yabancı müşterilerle görüşücem artık.Hani şu "press 9 for english" dedikleri bölümde.. ve süpper oldu benim için.Onun da zorlukları var ama bazen gerçekten Türklerle anşlaşmaktan daha kolay oluyor.Çünkü onlar dinliyorlar!!!Ama bizler bir türlü bilmiyoruz dinlemeyi.Kadın kendi kafasında tartıp biçip karar verdiği yanlış bişeye sinirlenip beni arıyor ama doğrusunu anlatmama da bir türlü izin vermiyor.Ben onun dır dır dır dır konuşmasını dinledikten sonra ağzımı açıp açıklama yapma gafletinde bulunuyorum "bakın A... hanım şu tarihte yaptığınız ödemeye istinaden...." dedikten sonra dır dır dır... başlıyo sonra onu dinleyip tekrar ağzımı açıyorum ama konuşmak ne mümkün.Çıldırtacak beni.. Uzuuun uzun dinledikten sonra cinnet geçirip isterseniz birlikte konuşmayalım önce bi beni dinleyin diyorum!!!! Biliyorum dememem gerekiyor ama azarlamazsam dinlemicek ya da masaya vurmaktan benim mouse'um parçalanacak.Böyle yani işim konusundaki güzel gelişmeler.


Güzel başka bi gelişme de annemin birkaç günlüğüne de olsa İstanbul'a gelmesi.O kadar çok özlemişim ki. Geldiği gün işi olduğu için Cnr da buluştuk.Daha sonrasında Eminönünde balık ekmek yedik.İşte burda yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri.Nerdeyse hiç bi balık bana bu kadar tat vermiyor.


Bu arada telefon görüşmelerim arasında o kadar değişik görüşmeler oluyor.Mesela bugün bi adamla görüştük.Adamla görüşürken arkadan horoz sesleri geliyordu.O kadar garibime gitti ki.Yani hem çok özledim doğal bir hayatı, temiz havayıı.Tamam ben de köyde yaşamıyordum ama burda hava o kadar kirli ki sanki pencereyi açsan bile içeri temiz hava gelmiyor gibi:(

Konudan konuya atlıyorum ama.Bugün yine sıkıntıdan bi dergi keşfettim.Belki biliyosunuzdur ama güzel bir e-dergi(http://www.derggi.com/mart2007.html) Hem okuması hem de fotoğrafları çok güzel.Ücretsiz olması da cabası.Ayrıca sonundaki iki resim arasındaki 5 farkı karşılaştırma bölümünü de çok beğendim.Öneririm.

Son olarak okuduğum kitapla ilgili de bilgi verecem bedbird kesin bi yorum yapar diye yazmıyorum daha sonra bitirince yazcammm. Görüşmek üzere...

*Piyale Madra'dan
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...