18 February, 2010
Kayıp Gül
O gün, Diana için sıradan bir alışveriş günü olmustu aslında. Mağazadayken, önce yeni bir gömleğe ihtiyac duyup duymadığını düşünmüş, ardından, zaten yeteri kadar alışveriş yaptıgı konusunda kendini ikna etmeye çalışmış, ama sonunda bir mavi gömleğe daha kavuşmuştu.
Gömleğini annesine gösterirken, üstündeki 1100 dolarlık etiketi ondan gizlememişti.
Annesi şöyle bir etiketine baktıktan sonra kızına sormustu:
‘Dünkü gazetede Paris’te düzenlenen müzayedenin haberini okudun mu, Diana?’
‘Yoo, neden sordun anneciğim?’
‘Descartes’in yeleği 125.000 dolara alıcı bulmuş da...’
‘Yaaa! İyiki gitmemişiz. Sen satın almazdın benim de içimde kalırdı. Hem bak, benim gömleğim kesin onun yeleğinden daha şıktır.’
‘Tam tamına 125.000 dolar, Diana.’
‘Haa tamaam, şimdi anladım. Sen bana, 1100 doların böyle bir gömlek için az bile oldugunu söylemeye çalışıyorsun, değil mi annişkom?’
Annesinin böyle düşünmedğini adı gibi biliyordu ama, işi şirinliğe vurup, bir an önce yeni gömleğini gönül rahatlığıyla diğerlerinin yanına asmak istiyordu.
‘Bir konuda haklısın yavrum. Senin gömleğin Descartes’ın yeleğinden çok daha şık. Descartes’in yeleği, ne ipek, ne de kaşmir... Ne Donna Karan, ne de Prada... Hatta bir mağazaya götürsen, beş dolar bile etmez.’
‘Eeee o kadar da olsun anne, fiyat gayet makul, o yeleği Descartes giymiş sonuçta.’
‘Doğru. Descartes gibi insanlar, giydikleri kumaş parçalarına değer kazandırıyorlar. Bir de tam tersini düşünsene.’
‘Ne gibi?’
‘Kumaş parçalarının insanlara değer kazandırdığını.’
Diana bir an başını öne eğmiş ve annesinin yeri geldiğinde, kendine has yöntemlerle kızına hissettirmeye çalıştığı şeyi düşünmüştü:
Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, kendinsin.
Serdar Özkan’ın Kayıp Gül isimli kitabını bitirdim. Ne zamandır kitapcıların raflarında görüyordum en son indirimli olarak görünce aldım. 2 gündür işe giderken serviste de bitirdim.Türk bir yazarın kitabı bu kadar cok dile cevrilince insanın koltukları kabarıyor tabii, bir o kadar da merakla okuyor. Çok akıcı bir kitap, hoş da bir hikaye, ancak bende o kadar da büyük izler bırakamadı. Ancak yukarıdaki bölümdeki gibi birkaç yerin altını çizmiştim onu da burada paylaşmak istedim.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Canım ben kitabı çok beğenmiştim. Basit bir dil ama okuyucuya vermek istedikleri güzel. sevgiyle...
ReplyDeleteçok iyi oldu bu kitapla ilgili yazdığın... evde kitaplıkta okunma sırasını bekliyor nitekim :)
ReplyDeleteKayıp gülün üzerine yazılan yazıları okuyunca insan nasıl çok satanlar listesine girdiğini düşünmeden edemiyor. Medyanın şişirdiği balon kitaplardan sanırım.
ReplyDeleteevlatlar neden ana katili oluyor şimdi anlayabiliyorum.
ReplyDeleteBucanni, tesekkur ederim ederim yorumun için:) Ben de kötü diyemem sonucta ancak abartıldıgını düsündüm okuduktan sonra..
ReplyDeleteRahsan, hadi bakalım sıra ona da gelsin bakalım sen ne düşünceksin??
Kağıttan Gemiler, yani hak yemek istemem şimdi, kitap okutuyor kendini, ancak şişirildiği dogru sanırım:P
Sürüden ayrılan koyun:) güldürdün beni:) Ama buradaki evlat annesi öldükten sonra onun cok haklı oldugunu anlıyor, orası ayrı:P
Bu adam Besiktas'li Serdar Ozkan'mi ???
ReplyDelete:)