Uzun süre geçiyor yine.Her seferinde karar veriyorum daha sık yazı yazmaya ama her seferindebi şeyler engelliyor yazmamı.Yoğunluk, yorgunluk, vs. Yine uğraşıyorum burdan, okuldaki ders kayıtlarım için.Yeter artık yaaa:(( Bu arada son iki hafta sonum kurum içi eğitimlerle geçiyor.Geçen hafta Diyalog diye bir yerdeydi eğitim. Dersimize Can Gürzap, Mehmet Gürhan ve Şükrü Türen gibi tiyatocular girdi.Çok güzel bir haftasonu geçirdim.Diksiyon, ses-nefes çalıştık.Tiyatro günlerim geldi aklıma:)) Ne kadar eğlenceli yaa insanın sevdiği bir işi yapması.Dünkü eğitimim ise işini severek yapma ve fark yaratmanın yolları konuluydu.Burda da yaptığın işi sevmeyi öğrendik:)) Eğitmen bize Arnavutköy iskelesinde yıllardır görevli olan memurun röportajını izletti.Bize izletmek için çekilmiş amatör bi röportajdı zaten.O iskelenin ne kadar bakımlı olduğunu gördük.O memur işini o kadar severek yapıyor ki, bende gidip görmek istedim o iskeleyi.Röportaj pazar günü yapılmış ve memurun izin günüymüş ama yine de ordaydı tüm güler yüzüyle.
Onun dışında, bu hafta iki oyun izledim.Daha doğrusu 1,5.İlk gittiğim oyun Dünyanın Ortasında Bir Yer idi.Oyuncular çok iyiydi.Ama biz balkonun 3. sırasında oturduğumuz için oyunculardan çok önümüzdeki seyircilerin kafalarını izlediğimiz için yarısında dayanamamayarak çıktık:(( Oyun müzikliydi ve oyuncuları çok iyi olmasına rağmen çok az replik vardı.Ben mesela Yetkin Dikiciler'i daha iyi bir oyunda izlemeyi çok isterim.
Dün akşam da Edip Cansever'in "Ben Ruhi Bey Nasılım" adlı oyununu izledik.Tek perdelik bi oyundu.Başroldaki Uğur Polat tek kelimeyle süperdi.Oyun Aziz Nesin sahnesindeydi.Ben ilk defa bu sahnede bir oyun izledim ve inanamadım.Çok eski bir salondu.Yerler tahta ve inanılmaz gıcırdıyordu.Ve normalde gecikenler giremez ama nasıl olduysa dün oyun başladıktan sonra bir sürü kişi girdi.Benim bile seyirci olarak çok dikkatim dağıldı o seslerden, dönüp arkamı bağırmamak için zor tuttum kendimi.Kaldı ki oyuncuları düşünmek bile istemiyorum.Salon özel bir tiyatro sahnesi gibiydi.Yani oyuncuların kendi imkanlarıyla oluşturdukları bir salon gibi.Devlet tiyatrosuna hiç yakışmamıştı bence.Aziz Nesin adına böyle bir sahne olduğu için üzüldüm gerçekten.
Böyle işte gayet sanatsal bir haftaydı.Son olarak sözümü dün akşamki oyundan (Edip Cansever'in şiirinden) alıntıyla bitirmek istiyorum:
Yeri mi şimdi değil mi
Bir tren yolculuğunda ve her yerde
Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
Ve bütün yolcuların dalgın
Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
Görünüşte kararsız
Görünüşte üzgün, endişeli
Görsek mi acaba, görmesek mi
Açıp da kapalı gözlerini arada
Şöyle bir görünümü tek bir solukta
Yalandan, inatla içine çekenleri
Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
Bir tilki çevikliğiyle, acele
Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
Bilmem ki, görmesek mi
Durunca tren bir istasyonda
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
Tutarak parmaklarıyla yalancı
Ve ucuzundan bir kolyeyi
Acaba görmesek mi
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.
Benim de çocuklugumdan beri hayalimdir,Yetkin Dikiciler'i güzel bir oyunda izlemek.
ReplyDeleteSEminerler ve bahsettiğin konular ne kadar güzel, bir adım ileriye gidebilmek için bulunduğunda kaçırılmaması gereken fırsatlar...Senin adına çok sevindim güzelcim:)
ReplyDeleteGeldiğiniz zaman izlenimlerini paylaşmanı bekliyoruz:)