30 December, 2012

Bu yıl da böyle geçti..

Geçen sene kucağımda 20 günlük bir bebekle girmiştim 2012'ye. Şimdi ağacımızı kurcalayıp duran bir minik oldu:)

1 yıldır bu kadar güzel ve anlamlı bir varlıkla uğraşıyorum, onun sayesinde her gün yeni bir şeyler öğrenip yepyeni bir hareketine gülüyorum. Evin en kuytu köşelerinden oyuncaklar ya da minnak çoraplar topluyorum. Çok şükür.. Altın bir topumuz var bizim:) Daha ne isterim.. Hım bi bakalım...

Hem kendime hem aileme hem de arkadaşlarıma sağlık afiyet isterim.. Huzur mutluluk isterim.Kendime daha fazla sabır ve hoşgörü isterim..  Biraz kariyer, biraz para, biraz güzel yerleri gezip görmek, güzel lezzetler tatmak,  daha çok okumaya zaman ayırmak da olsa tadından yenmez 2013:)

Ps. Bi de ulkemize daha akli basinda bi yonetim isterim... Yeni yılımız kutlu olsun:)

18 December, 2012

Kurt Seyt


Haftalardır blogumun sağ tarafında görünen kitapları bitirdim. Kurt Seyt ve Shura - ve Murka'yı. Neden bu kadar geç okumuşum diye üzüldüm ve önüme gelen herkese bu kitapları önerdim, hatta size de öneriyorum işte:)

Neden bilmem bi önyargı varmış kafamda herhalde Nermin Bezmen kitabı okumamışım ama yine de çok memnunum geç de olsa tanıştık diye. Shura'yı bana işyerinden arkadaşım Cihan hediye almıştı bu şekilde okumaya başladım. Kurt Seyt Nermin Bezmen'in dedesi, Kırım Türkü ve Çar'ın askerlerinden, bu kitap kendisinin ailesini, savaş dönemini, aşkı Shura'yı anlatıyor. Hem tarih, hem aşk, hem biyografik kategorilerde ayrı ayrı iyi. Anlatım dili çok güzel. Shura'yı çok sevdim ben, Kurt Seyt de inadıyla bir o kadar deli etti beni.

İkinci kitap Murka'nın resmini koymadım çünkü Shura'yı ne kadar sevdiysem Murka'ya da bir o kadar sinir oldum. Kıskançlıkları, kaprisleri, uyumsuzluğuyla beni çileden çıkardı. Kurt Seyt belki çok daha güzel rahat bir hayatı olacakken Mürvet sayesinde deyim yerindeyse süründü adamcağız. Kurt kocayınca çakallara maskara oldu resmen.

Eski Beyoğlu'nu okumak, Atatürk'le ilgili anıları okumak ne kadar heyecanlı ve güzelse, Kırım'da kalan Seyt'in ailesinin başına gelenleri okumak da bir o kadar hüzünlü idi. Ağladım okurken.

Daha güzel bitsin isterdim. Kitabı bitirdikten sonra da Shura'yı ve Nermin Bezmen'in annesi Leman'ı merak ettim. Acaba onlara sonra neler oldu, bu detayları içeren bir kitabı var mı bilen var mı, du ben bunu bi araştıriim:)


*Resim şuradan alındı.

16 December, 2012

Bir Pinhani Konseri


Ne kadar sosyalim Allahım son 1 ay içinde hem tiyatro oyunu hem de konser.. Yeni doğum yaptığım zaman bu günleri rüyamda bile göremezdim ama gün geçtikçe hayat normale dönüyor, en azından yaklaşıyor:)

Koza'nın doğum günü için annem Adana'dan gelince hazır Koza'yı bırakacak birisi de varken ben de yeni açılan Bahçeşehir Kültür ve Sanat merkezinde Pinhani konseri için bilet aldım.Öncelikle yakınımızda böyle bir salon açıldığı için o kadar mutluyum ki, keşke daha fazla etkinliğe katılabilsem ama sanırım kızım büyüdükçe o da olacak. Her haftasonu çocuk oyunları oluyor onlarla başlarız sanırım gezmelere:P

Herneyse konsere gelecek olursa, Pinhani'nin ilk albümünü 2006'da yeni çıktığında tesadüfen keşfetmiş ve eski işyerime giderken yolda (Kurtuluş-Haramidere arasında) her notasını severek dinlemiştim. Sonra Kavak Yelleri dizisinde ve herkesin ağzında duymaya başladım ama yine de kendilerine olan sevgim hiç azalmadı.

Konser o kadar güzeldi ki, her nota,  her enstrüman, her grup elemanı, her şarkı o kadar güzeldi ki. O kadar eğlendim ki. İyiki böyle güzel müzik yapan insanlar var ülkemizde. Konserde arka taraftan sürekli bağıran, laf atan, yaşı 14-15 pek geçmeyen şımarık bir grup genç bile konserin güzelliğini azaltamadı. (Ben çok mu yaşladım!-- yok yok bunlar hakikaten çok şımarıktı) Hatta umarım doğru düzgün bir kız çocuğu yetiştiririm diye de içinden çokça geçirdim..

Umarım bu grup yeni albümler yapar, ben de severek dinlerim.. Kimbilir belki ilerde bir gün kızımla başka bir Pinhani konserine daha gideriz :)

13 December, 2012

Koza 1 Yaşında artık..

Mucize ile, mutlulukla, uykusuzlukla, yorgunlukla, şaşkınlıkla dolu 1 seneyi geride bıraktık. Kızımız belki anlamayacaktı ama ben yine de ilk yaşını güzel bir parti ile kutlamak istedim, günler öncesinden de hazırlıklara başladık.



Gönülden herkesi çağırmak kalabalık olarak kutlamak geçtiğinden önce dışarda olsun dedim ve eve yakın yerleri araştırmaya başladım, pastaları ben götüreyim, sadece içecek ve servis mekandan olsun dedim ama istediğim gibi rahat bi yer bulamama, bebiklerin uyku sorunları, bir doğum günü için gereğinden fazla masrafa gönlümün razı olmaması nedeniyle daha samimi ve küçük bir parti olsun, evde olsun dedik.Yukarıda davetiyemizi görüyorsunuz:)


Evimizin bir köşesini Koza'nın 12 ay boyunca çektiğim sayısız fotoğraflarından birkaçını tabettirip astığım kurdele ile, diğer köşesini de teyzesinin gönderdiği bayraklar ve ponponlarla süsledim.

Masamızı zaten annem, kayınvalidem, Adana'dan halam ve komşumuz Gülten teyzenin gönderdiği kurabiyeler, pastalar, dolmalar, börekler ile renklendirdik. Pastamız yine Görgülü Pastanesinden, ayrıca cheesecake de Cihan teyzemizdendi..

Gelenlere buzdolabı için magnet ve koza hediye ettik.



Koza Geçen yıl almış olduğum krem rengi bir elbiseyi giydi ama doğum günü çocuğu olarak tek aksesuarı Bilun Şen'in yaptığı şeker mi şeker çiçekli bant idi:)


Çok samimi, neşeli, keyifli geçen bir gündü. Gelen herkese çok çok teşekkür ederiz. Düşünüp aldıkları güzel hediyeler için de teşekkür ederiz. Her oynadığımızda, giyindiğimizde sizleri hatırlayacağız:)

  
İyiki doğdun minik kızım:)

PS: Yıllar sonra saçımı kestirdim ben de:P

05 December, 2012

Aylar sonra tiyatroya da gittim..


Her şey bir Pazartesi akşamı Seren'in işten çıkmadan 15 dk önce attığı maille başladı, 2 kişilik tiyatro bileti alıp eşinin de işi çıkınca pek ümidi olmasa da bana sormayı düşünmüş, ben de annemi ve eşimi arayıp onlar da git deyince birden bire sıkıcı günün sonunda, Seren ile Bakırköy'de buluştuk yemek yiyip sohbet ettik, ardından da Ataköy Yunus Emre'deki Basit bir Ev Kazası isimli oyunu izledik.

Buraya bir es verip benden ümidini kesmeyen arkadaşlarım olduğu için şükretmek istiyorum:) Koza'yı bırakacak bir joker kişi yok, kayınvalidem sağolsun tüm gün, bazen mesailerde, bazen haftasonu bir işim olduğunda kızımla birlikte ama ben de ekstra bırakmak istemiyorum, sonuçta onun da kendine, evine zamana ayırması lazım. Bu nedenle de arkadaşlarımı istemeyerek de olsa sıkça reddediyorum ama onlar sağolsun hep kendi planlarını bana ve Kozi'ye uydurmaya çalışıyorlar:) Buradan kendilerine kocaman teşekkürler...

Oyuna gelirsek birkaç yıldır sahnelenen bir oyun ben aslında oldukça geç izledim. Günay Karacaoğlu'nun tek başına 2 saat o  sahneyi bu şekilde doldurmasını da hayranlıkla izledim. Kendisine televizyondaki karakterlerinden belki pek bir hayranlığım yoktu ama bu oyunla birlikte çok da sempati besliyorum:) Oyundaki karakteri Songül yıllardır süren monoton evliliğinden şikayetçi bir ev hanımı. Oyun da bilmem kaçıncı kez intihar etmesiyle başlıyor. Ama hastanede sonuçlanan intihar raporunda hep aynısı yazıyor .. 'Basit bir ev kazası...'

Aşağıda da şu web sitesinden alınmış minik bir spoiler var:


Eğer kocanız kapıdan onbeş yıldır hep aynı şekilde girip, hep aynı yere çantasını bırakıp klozetin kapağını onbeş yıldır açık bırakıp fermuarını koridorda çekiyorsa, hele bir de evliliğinizi Eh! artık zamanıdır diyerek yapmışsanız emin olun siz de ziyan ve sebil ( ! ) olmuş kadınlar kulubüne üyesiniz.
Aslında Songül, hepimiz kadar cesur, ama hepimiz kadar ürkek. O en az bizim kadar gerçekçiyken, Merzifon saat kulesinin dibinde romantik bir buluşma hayal edecek kadar da ayakları yerden kesik.
Doğal olarak, aşksız bir hayatı yaşanmış saymayan Songül, savrulduğu Brezilya dizilerinden, bizi, yazmaya çalıştığı romanın kıyılarında dolaştırıp, kara mizah bir kahkaha tufanına götürüyor. Onun kendini aşma serüveni aslında yaşadığımız toplumun kendini aşma serüveninden de çok da farklı değil.
Bu nedenle Songül, hayatına bizim için komik bir pencere açarken, aşk romanında, genç ve güzel kadın, kırılan gururunu ve onurunu bir kenara bırakıp İspanyadan Merzifona uzanan çileli dans hayatını düşündü. Hayal ettiklerini hatırladı ve kendi kendine dedi ki. Artık ben iyi ve muhteşem sevgililer hayal etmeyeceğim. Çünkü bu hayaller sonra hayalete dönüşüyor.demeyi de ihmal etmiyor.



Artık sadece çocuk oyunlarına giderim herhalde diyordum ama umarım arada böyle kaçamaklar yapacak fırsatlarım da olur. Özlemişim çünkü:)

Resim de buradan alınmıştır..

26 November, 2012

Koza burada değilken

Yürüme antrenmanlarında... 


Çamaşır sepetinde, dolabın içinde, serili çamaşırların altında ce ee oynarken, 


Güzel havalarda parkta.. 


Soğuk da olsa hava almaya çıkarken, 


TV kumandalarına uzanır, hemen ardından da popo üstü düşerken görüldü:) 


24 October, 2012

Kardeşimin blogu:)



Ben bu blog alemlerine kardeşim sayesinde bulaştım. Kendisinin yıllar önce birkaç blogu vardı, sonradan ilgilenmedi, kapattı vs. Ama sıkı bir takipçidir:)



Aslına bakarsanız, yaptığı işle (tasarım), sanatla, sporla alakalı bi blog açsa tamam da benim incecik kardeşim gitti yemek yediği yerleri yazmaya başladı:)

Şu anda New Jersey de yaşıyor, dolayısıyla en çok oradan mekanları göreceksiniz, arada Adana ve İstanbul'dan yerler de var.

Eğer bir gün yolunuz düşerse diye, ya da gitmesem de okumak hoşuma gider derseniz blogu burada- tık tık.

22 October, 2012

Kızımın oyuncakları



Geçenlerde bizim kızın oyuncaklarının fotolarını çekmiştim, dün de Ge-Ce'nin blogunda gördüm. Görmüşken ben de bir post yazayım dedim.

En üstteki kitapları kendime D&R'ın web sitesinden kitap alışverişi yaparken aldım, Koza kitap sayfaları çevirmeyi ve ısırmayı (!) çok seviyor, bu nedenle alternatif olur diye kalın kartondan sayfası olan bu ilk kitaplarım serisini aldım. 9 TL idi. Tabii okurken çeşitli şaklabanlıklar yapıyorum da fazlaca ilgisini çekiyor.



Bu da kızımın ilk enstrümanı. Eşimin asker arkadaşı  Koza çok daha küçükken getirmişti bize. 18 aylık yazıyor aslında üzerinde. Ama geçenlerde Kozinin mızmızlığı üzerindeyken ve bi türlü susturamamışken saklandığı dolaptan çıkmış oldu, oldukça ilgisini çekiyor bizimkinin. Hem tuşları var hem de sol taraftaki sarı bagetiyle üzerine vurunca da ses çıkartıyor.






Bu oyuncağı da yengemiz aldı, kendisi sağolsun Toros'a alırken bizi de  unutmuyor. Birçok oyuncak yengemizden zaten:) Üstüste, içiçe kullanılan bu silindirler de son dönemde ilgimizi çeken oyuncaklardan. Ben üstüste diziyorum, Koza vurup dağıtıyor çok hoşuna gidiyor:) Ama kendisi de iç içe koymayı biliyor ve seviyor. bazen biri elinden kayıp yuvarlanıyor, peşinden sürünerek (bi türlü emekleme diyemiyorum ben bu harekete:P ) gidiyor. Üzerlerinde de hayvan baskıları var bi de.


Bu yukarıdaki küpler ve rakam kitapçıkları Abc yayınlarından. Oldukça güzel ürünler. Hikayesi komik biraz. Aylar önce bizim işyerine bu yayınevinden bir satışçı gelmişti. Başka bir annne arkadaşım da beni çağırdı dinlemek ister misin diye. 10 dk indim. Çok beğendim ürünleri. 5 farklı kutu var her birinin içinde de farklı kitapçık ve küpler ve kartlar.Sayılar, hayvanlar, araçlar, şekiller vb. Sıra ücretine geldi. 5 tane kutu için 225 TL dedi. Yani her bir kutu yaklaşık 45 TL ye geliyordu.Ve tek tek de alamıyorsun set olarak almak zorundasın.  Biz düşünelim filan dedik, kadın o kadar ısrar etti ki, başka hiçbir yerde satışı yok vb. Biz de vazgeçtik bu ısrardan sonra. O günden birkaç gün sonra Markafoni de gördük, tek tek satılıyordu ve 17 TL idi. Ben bi küplerden ve aşağıda yazacağım kartlardan aldım. Bizim kızın çok sevdiği ürünlerin başında geliyor:) 


Bu oyuncağımız iş yerinden arkadaşım Devrim teyzesinden. Babası ve ben daha çok oynuyoruz o ayrı:)


Bu küp de alt komşumuz Deniz teyzesinden. Benim çocukluğumda da vardı buna benzer bişey. Koza ilk günlerde kapağı açıp doldurmasına rağmen, artık yavaştan şekillerden atabiliyor. 


Bu da ilk cep telefonu. Gerçi bu kesmedi, hala bizimkileri tercih eder durumda. Cep telefonumuz da işyerinden arkadaşım Esra'nın hediyesi:)


İşte bunlar da yine Abc yayınlarından kartların kutuları. En çok sağdaki İlk Sözcüklerim i seviyor. Her çıkardığımızda uzun süre vakit geçiriyor. 



Yukarıda birkaç örnek koydum, her şeyin bir köşesinde dokunma bölümü var, oyuncak ayı örneğinde olduğu  gibi. Mesela reçelin bir köşesine dokununca da yapışıyor:) Ayna da kendini görüyorsun vb. 


Bu da renkler ve şekiller. Bu bize şimdilik ağır geliyor:) Dokunma  yerleri diğer gibi değil, ileriki yaşlarda işe yarayacak sanırım:) 


Kartların arkasında da yine biraz daha büyüdüğünde ne çeşit oyunlar oynanabilir, örnekler var:)

İşte benim kızın en çok oynadığı oyuncaklar... 

Sizin sepette neler var:) 

19 October, 2012

Geç kalmış 10. ay yazısı




Bu 10 ay icinde bakalim elde ne var:

*Ayaga kalkabilen
*Yuruteci cok seven
*Anne isten gelince gulucukler atan
*Bazen ciddiyetiyle korkutan
*Sebze corbasini halen sevmeyen
*Yediklerini kusmasin diye anneye 40 takla attiran
*Yemek yerken annenin soyledigi 1 Aslan miyav dedi sarkisini cok seven
*Aynalara bayilan
*Banyo yapma hastasi
*Malesef ayakta sallanarak uyuyan
*1 haftadir kendi odasinda tek basina yatan
*Anakucagindan arac koltuguna terfi eden
*Artik gunde bi defa gece uyurken anne sutu alan
*Salincagi cok seven
*Cok sukur ki cok da yaramaz olmayan

....Bir bebek....

*Halen anne olduguna inanamayan
*Haftasonlarini iple ceken
*Bir kahkahaya tav olan
*Bazen yemeye, uykuya, dus almaya bile zaman bulamayan
*Hep uykusu olan
*Ise giderken biraz buruk
*Genelde yorgun
*Hep telasli
*Ama cok mutlu

...Bir anne var....

18 October, 2012

Alışveriş




Aslında kızımda kullandığım ve yazmak istediğim birkaç ürün var ama bi türlü fotolarını çekemedim, sabah karanlıkta ve akşam karanlıkta evde olduğum için:(

Ancak kampanya bitmeden şunu yazayım dedim. Migros'ta mutluluk günleri ile birçok üründe kampanya var, hem indirimler hem de hediyeler gibi.

Milupa'nın devam sütlerinden de biberon çıkıyor. Haberiniz olsun dedim:) Ee artık biz de sık sık biberon kullanıyoruz ama yine de yetişmiyor yıka, kaynat vs derken. Bizdekiler Chicco ve Avent marka ve ben en çok Avent olanları seviyorum. Ama yedek olması açısından ben aldım.

Bu kutudan 1 adet devam sütü (ben 3 numara kullanıyorum, diğer noları da var) , 1 adet kaşık maması ve bir de biberon (mamajoo marka)  çıkıyor, fiyatı da 24 TL gibi (tek bir biberon fiyatı kadar)..

Afiyet olsun bebiklere:)

08 October, 2012

Son Dönem Kitaplarım

Kizim dogduktan sonra aktif olarak devam edebildigim tek hobim kitap okumak. Her zaman her yerde, her saatte yapilabilmesi tabiki en buyuk neden.

Son donemlerde okudugum birkac kitap asagida..

Daha once de yazmistim: Ilki Kıssa-i Ask. Universite`ye hazirlanmak icin ve ruyasinda gordugu aski bulmak icin Istanbul`a gelen Mert ile, dedesinin fabrikasinda calismayi reddeden bu nedenle Endustri muhendisligi degil, kendi istedigi bölumu secmek icin, universite sinavlarina yeniden hazirlanan Ece`nin hikayesi. Ayrica tanismalari, asklari, cevrelerindeki insanlar, iyiler, kotuler. Daha genc yaslarda okusaydim daha cok severdim diye dusunuyorum, Turk filmi tadinda gayet akici bir kitap.


Ikincisi Bir Yumak Mutluluk, Kucuk Mucizeler Dukkani`nin devami niteliginde. Ayni tadi birakiyor. Corap örmek icin derslere katilan 3  kisinin hayatlarini paylasmalari, birbirlerine destek olmasını konu alıyor. Serviste sabah-aksam okuyarak, cok hizli bitirdim. Yaz kitabi iste...

Bir yaz kitabi da burada.... `Ask Tanricasinin Yemek Okulu` Kurgu olarak Kucuk Mucizeler Dukkanina benziyor. Orgu dersleri yerine yemek dersler var, yine ogrencileri zamanla birbirlerinin hayatlarina dokunuyorlar, Ama bu kitapta Holly'nin anneannesi Camilla nın da oykusu var. Ufak tefek baska farkliliklar da var. Ben daha cok sevdim mesela. Cunku arada Italyan yemekleri detaylari var ve ben bir kitapta bu tip ara detaylari severim. Ayrica sonunda da battaniye orgu tarifi yerine yapilan yemeklerin tarifleri var. Tiramisu denenmek ici sira bekliyor.


Diğer kitap ise Uyumsuz Defne Kaman`in Maceralari Su. Bu kitap basli badina bir post konusu olur, cunku cook sevdim ben:) Kadıköy sokaklarını, Umay Nine ve Defneyi. Komser Ümit Kaman ve kitapçı Semahati. Ayçöreklerini, şeftali çekirdeğini ve kitabın herşeyini:) Ve sırayla Buket Uzuner kitapları okumaya başladım...Sonrasında İki Yeşil Su Samuru'nı bitirdim. Ona da bayıldım. Hikaye, yazım dili, karakterler (özellikle Selen 'i), hikayenin sonunu.. Uykusuz gecelerimden sonra serviste de uyumamamı sağlayan kitaplardı. Sırada diğerleri var.


Son okuduğum kitapsa Mahkum Prenses. Geçen yıllarda Boleyn Kızı kitapları çıktığında benim hiç ilgimi çekmedi, bu kitabı da bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okudum ve beğendim.Aragonlu Catherine'in hikayesini oldukça akıcı bir dille anlatan kitap çok kalın olmasına rağmen çok kısa sürede bitti ve merakımdan oturup o süreçteki dönemi araştırmamı sağladı. Boleyn Kızı'nın henüz okumadım, onu da denk gelirse okumak istiyorum.

Arada sıkılıp bıraktıklarım da oldu. Şimdi listemdeki kitaplardan sırayla gitmeye çalışıyorum, bazen internetten sipariş veriyor bazen de arkadaşlarımın kitaplıklarına dadanıyorum:)

Sizin önereceğiniz kitaplar var mı?



PS. Fotoğraflar hepsiburada.com dan ve google görsellerinden alınmıştır.

02 October, 2012

Koza'nın Dişi


Bizim kızın her huysuzluğunu aylarca dişe bağladıktan sonra geçen ay alttan iki minik inci göründü sonunda bizde şenliklerle kutladık tabii durur muyuz:)


Bir Cumartesi günü, buradaki akrabalar, iş arkadaşlarım, komşularımla birlikte bizim evde kutlama yaptık. Diş bahane oldu aslında, hem kalabalık bir ekip toplanıp çaylar pastalar eşliğinde sohbet ettik. Hem de benim için doğum günü provası oldu:P 

Yukarıdaki keselerde gelenler için aldığımız çeşitli renklerde doğal taşlardan bileklikler vardı.. 


Diş kurabiyelerini ise iş yerinden arkadaşım Selincim yaptı, daha yakından resimler ve blogu için tıktık..

                                       

Bizim için prova oldu dedim ya, işte fotoğrafı da önceden çekmeliymişiz bu da prova oldu. Sağolsun bizim makine ile hiçbir arkadaşım fotoğraf çekemiyor:) İşte yukarıda bir örneği.

O kadar pasta börek yaptım, üzerlerine kardeşim Amerikalardan uğraştı, etiket, Koza için süsler vb gönderdi, ama tek fotoğraf yukarıda:P




Adetmiş dedik, Koza'ya meslek seçimi yaptırdık, o da dedesinin izinden gitmek üzere doktor olacağını ilan etti. Bizim kızlar steteskopun tepsideki en ilgi çeken şey olduğunu söyleyince onu çıkardık neyi seçer diye bu sefer de gitarı seçti. Kızım sanırım gitar da çalan bir doktor olacak:)) 

Sonuç olarak çok çok keyifli bir gün geçirdik, gelen arkadaşlarıma çok teşekkürler:) Kozacığım da umarım bütün dişlerini sorunsuz çıkarır, o dişler bi işe yarasın diye biraz daha yemek yer ve umarım çok mutlu olacağı bir meslek seçer... 


P.S. Picnik.com kapandı benim de fotoğraf sanatım sona erdi. Bildiğiniz kolay, online fotoğraf düzenleme sitesi var mı? Şimdilik pxlr kullanıyorum ama pek sevmedim malesef. 

29 August, 2012

Hatırlanma Şekliniz




Geçenlerde eski maillerim arasında bir arkadaşımı forward ettiği bir maili buldum tesadüfen. Aşağıda siz de okuyun, bakalım size ne düşündürecek..



"Sen de dedem gibi ölecek misin, anneanne?" sözleri hasta odasında yoğun sessizlik yaşanmasına neden olmuştu. Geçirdiği ameliyatlardan sonra pek toparlayamamış yaşlı bayan hastamızı ilkokula yeni başlamış torunu ve kızı ziyarete gelmişti. Küçük çocukları hasta ziyaretine kabul etmememiz başlangıçta sorun yaratmış, kısa süreli ziyaret için izin koparmışlardı.Hasta odasında ana kız konuşup dertleşirken torun araya girip sormuştu ocan sıkıcı soruyu. Kafamı eğip elimdeki dosya ile ilgileniyormuş gibi
yaptım. Hastamız torununu yatağın kenarına oturttu. Ellerini tutarak "Şimdi değil, iyileşip eve döneceğim, merak etme. Hemen ölmeyeceğim. Ama er veya geç hepimiz öleceğiz" dedi.
Torun yanıttan pek tatmin olmuş gibi değildi.
        - Ama bu haksızlık, anneanne. Ölünce onları bir daha göremiyoruz.
Dedemi çok özledim ben.
        -Merak etme, insanlar ölünce görünmez olurlar ama hepten yok olmazlar.
        Torun bir süre anneannesinin boynundaki kolye ile oynayarak düşündü.
Sonra "Peki insanlar ne oluyor, ölünce" diye sordu. Anneanne önce bana sonra kızına baktı. Torununun saçını okşayarak;
        -Bir şekilde aramızda oluyorlar, ölenler. Kimi bir renk, kimi tat veya koku kimi de dokunuş olup geri geliyorlar. Mesela rahmetli annemin yaptığı puf böreğini hiç unutmadım. Nerede o kokuyu veya tadı bulsam annemin orada yanımda olduğunu bilirim. Dedeni ise saçlarımdaki dokunuş ile hatırlarım.Nerede bir rüzgar saçlarımı okşasa dedenin yanımda olduğunu düşünür, sevinirim.
        -Peki sen ölünce ne olup geleceksin, anneanne?
        -Onu sen bileceksin. Beni nasıl hatırlamak istersen o şekilde geleceğim yanına.
        Ziyaret kısa sürmüştü. Onlar odadan çıktıktan sonra hastamız torununu çok özlemiş olduğunu belirterek ziyarete engel olmadığımız için teşekkür etti.
        -Bu küçük torunumu büyüğünden daha çok seviyorum, doktor bey.
        -Torunlarınız arasında ayırım yapmamanız gerekmez mi?
        -Haklısınız ama böyle olmasında biraz kızımın da kabahati var. İlk çocuğunu çabuk büyütmeye çabaladı. Kendince başardı da. Ama hepimizden uzak soğuk, ağır biri oldu çıktı, büyük torunum. Şimdi hepimiz yakınıyoruz ama iş işten geçti.
        -Neden böyle oldu?
        -Ne yazık ki, kızım da diğerleri gibi zamane annelerinden oldu.
Çocuğunu en iyi şartlarda, en iyi okullarda en iyi eğitim ile yetiştireceğim diye tutturdu. Çocuğun almadığı ders kalmadı neredeyse. Bale, piyano, tenis, yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çalışıp sınavlara birlikte girdi sanki. Şimdi adı sanı duyulmuş kolejlerden birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaştı. Derslerinden başka oyun bilmeyen soğuk ağır biri oldu.
        Bir süre sustu, soluklandı. Elimi tutup yatağında doğruldu.Yastıklarını düzelttim.

        -Zamane anneleri böyle oluyor, işte. Çocuk yetiştirmeyi yemek yapmak sanıyorlar. Parayı bastırıp en donanımlı mutfakta en iyi malzemeleri kullanırsa yemeğin mükemmel olacağını hayal ediyor, ortaya çıkan yemeğe bakıp neden lezzetli olmadığını soruyor, kabahati mutfakta veya malzemede arıyorlar. Kendilerine hiç kabahat bulmuyorlar. Halbuki elinin emeği, sabrı, özeni olmadıkça lezzeti yakalayamazsın. Hele bir sarma sarsınlar da göreyim ben onları. Bu kez de "o kadar emek verdim, kimseye yedirtmem" diye tutturur bunlar.  Sanki analarından böyle gördüler. Hayat kolaylaşıp hızlandıkça her şeyin aynı kolaylıkla yapılacağını sanıyor bu zamane anneleri. Çocuklarını da çabuk büyütmeye uğraşıyorlar. Onları hızlı yaşlandırdıklarının farkında bile değiller.

        -Yani?

     -Çocuk bu, yetiştiği ortamdaki insanlara anne babasına benzeyecek elbet.Çocuk onlara benzemeye başladıkça anneler kendi beğenmediği yönlerini çocuklarında görüp kızıyor, nerede hata yaptıklarını bulmaya çabalıyorlar.İkinci çocukta ise o ilk heves kalmıyor da öyle kurtarıyor onlar kendilerini.
        Boğazı kurumuştu. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk çocuklarının ağabey ve abla ağırlığı ile yetiştirildiğini ilk çocukların aileyi iyi yansıtma görevi olduğu için daha değerli olduğunu ama artık devrin değiştiğini ailelerin kendilerini değil de hayallerini çocuklarına yüklediğini ilk çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunla şıp aileye daha çok benzediğini anlattı.
        Birkaç gün sonra hastamızın baş ucunda suluboya bir resim vardı. Mavi gökyüzünde sapsarı güneş ve bir de uçurtma uçuran kız çocuğu vardı, resimde. Hastamız resim ile ilgilendiğimi görünce okumakta olduğu gazetesinden kafasını kaldırıp;
        -Torunum benim için yapmış bu resmi, doktor bey. Resimdeki kız kendisiymiş. Karar vermiş, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakmışım, onun için. Gökyüzüne her baktığında benim yanında olduğumu bilecekmiş, böylelikle. Bu sımsıcak güneş ise dedesiymiş.
  Gözleri dolmuştu. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. "Torunumun gözünde gökyüzünün mavisi olacakmışım, dedesi de hepimizi ısıtan güneş.

Daha ne olsun?" dedi. Öğle arasında bahçeye çıktım.

Yağan yağmurun ardından masmavi gökyüzünde açan güneş, sıcaklığını iyice hissettiriyor, ağaçlar sonbahara hazırlanıyordu.

Ya siz !!!!
Nasıl hatırlanmak istiyorsunuz !!!  ???


Bir sürü şey düşündürürdü bana. Ne kadar çok telaşe içindeyim böyle. Herhangi bir şeyi beklerken telefonumla (facebook-twitter) uğraşıyorum. Yemek karıştırırken bi yandan diğer elimle başka bişeyler yapıyorum, kızımı emzirirken ya da uyutrken elimde tablet bilgisayar, internette bişeyler okuyorum. Sürekli meşgulum ve sürekli yetişemediklerim için üzülüyorum. Artık biraz durmaya karar verdim bi süredir. Kızımı uyuturken sadece ona bakıyorum, kokluyorum, düşünüyorum. İşten eve geldiğim kısıtlı zamanda eşime, evime, kendime vakit ayırmaya çalışıyorum. Sevdiğim yemekleri daha özenerek daha fazla vakit ayırıp uğraş vererek yapmaya çalışıyorum. Haftasonları mayışıp kitabımla uyuyakalıyorum. İşte bu yüzden bir süre bloguma uğrayamıyorum.  Ama burası beni mutlu eden bi yer, muhakkak buralarda olucam hep:) Sevgiler..

04 August, 2012

Koziyle ilk tatil



Geçen hafta yıllık izin yapabildik, kardeşimin Türkiye'ye gelmesi ile aynı haftaya denk gelmesi çok güzel oldu. Ayrıca bu deniz tatilimizi Antalya-Kemer'de yaptık. Koza ile bu yaz havuz deneyimi yaşamıştık ve havuz soğuk olduğu için ağlamış, mecburen şişme bebek havuzunda yarı sıcak yarı soğuk su ile kendisine ayrı bir havuz yapmıştık. Çok da hoşuna gitti:) Bu da bizi deniz sıcaklığını düşünmeye sevketti ve Ege'den Akdeniz'e yönelmemize sebep oldu.

Bebekli ilk tatil deneyimimiz oldukça keyifli geçti. Kızım neyseki çok uyumluydu:) Denizi inanılmaz sevdi.. Gitmeden önce her yerde simit aradım (hani şu üstü de kapalı olanlardan, ama yok bütün Migroslar, diğer marketler, oyuncakçılar, hepsini gezdim ama bulamadım. En sonunda şu simiti aldık. İnanılmaz işimize yaradı, oldukça güvenli ve güzel, biraz pahalı ama napalım, tatilden 1 gün önce mecbur aldık. Küçük bebeği olanlar için tavsiye ederim.

Öğlen sıcağı dışında hep denizdeydik, deniz suyu ılık ve tertemizdi. Bloga çok fazla fotoğraf koymayı sevmiyorum, o nedenle yukarıdaki fotoğraf Kozi ve benim denizdeki halimizin işlem görmüş bir hali:)

Odamızda küçük bir mutfak da vardı bu nedenle su kaynatmak, biberon sterilizasyonu, mama hazırlamak vs hiç problem olmadı.

Ramazan olması nedeniyle fazla kalabalık da değildi, oteldeki misafirlerin çoğu turistti zaten. Açıkçası havuz,deniz kenarında şezlong bulma, yemek saatlerinde güzel masa bulma vb nedenlerle işimize geldi:)

Bir hafta boyunca uyku saatleri vb düzenimizi bozduk ama çok güldük, çok yüzdük, eğlendik, darısı henüz tatil yapmayanlara:)

16 July, 2012

Aman bilog canım bilog



Çook özledim buraları . Bi dönsem neler yazıcam neler. Ama o kadar yoğun çalışıyorum ki. Eve dönünce bilgisayarı açmak istemiyorum.. Haftasonları ise kızımdan 1 dakika bile çalmak istemiyorum.. O uyuyunca ev ve kişisel işler işte. Ne kadar sıkıcı oldum böyle.İş iş iş.. Az kaldı hem blogları okumaya hem de kendim yazmaya gelicem.. Bi sürü şey birikti:)

06 June, 2012

Az yumurtalı Krem Karamel



Krem karamel bana küçüklüğümü hatırlatır. Annem evde olduğu dönemlerde bir misafir geleceği zaman hep yapardı. Tadını çok severdim. Sonra niyeyse yıllarca yemedim. (tabii annemin çalışırken yemek dışında bişe yapmaya vakti kalmadığından olabilir:)

M. annem de krem karameli çok güzel yapıyor. Hep onda yiyordum geçenlerde ilk kez kendim de yaptım ve gerçekten çok güzel oldu. En güzel yani da 1 yumurtalı ve oldukça pratik olması. Genelde krem karamel tarifleri 5-6 yumurtalı..

İşte benim tarifim:

-1 kg süt
-1,5 fincan mısır nişastası
-3/4 su bardağı şeker
-1 yumurta sarısı
-1 pkt vanilya

Bu malzemeleri karıştırarak iyice pişiriyoruz. Muhallebi kıvamına gelince altını kapatıp küçük kaselere bölüyoruz. (6 tane çıkıyor) 

Daha sonra teflon bir tavada 6 tatlı kaşığı şekeri karamel olana kadar iyice yakıyoruz ve kaselerin üzerine kaşıkla döküyoruz. (korkmayın o sonra altına kadar iniyor) 

Buzdolabına koyuyoruz, birkaç saat sonra ya da ertesi gün çıkarıp bir tabağa ters çevirip, isterseniz üzerine de hindistan cevizi serperek afiyetle yiyoruz:)

Hadi siz de deneyin... 

01 June, 2012

Yapmak istediklerim, yapabildiklerim..




İşe döndüğümden beri zaman öyle hızlı akıp gidiyor ki yine hiçbir şeye yetişememe hissi, özellikle de kızımdan sonra daha da baş gösterdi. Şimdi günlerimi sırayla ne yapıyorum ediyorum anlatsam çok sıkıcı olacak.O yüzden aşağıdaki gibi bir liste oluşturdum:

*Gece istediğim saatte uyumak, sabah saat çalmadan (ve gece hiç Koza uyanmadan!) kendi istediğim saatte kalkmak (sadece 1 gün)
*Masaj yaptırmak (hayatımda bugüne kadar 2 kere yaptırdım yani pek düşkün değilim ama galiba ihtiyacım var:)
*Kocayla başbaşa daha fazla zaman geçirebilmek
*Yarım kalan puzzle ımı  bitirmek
*Daha fazla kitap okumak
*İnternete de daha fazla girmek, blogu sık güncellemek
*Kendime daha fazla bakabilmek (manikür-pedikür,kişisel bakım,saç vs)
*Spor yapmak (işe başladığımdan beri hiçbişe yapmıyorum ühüüü)
*Deneyemediğim tarifleri pişirmek
*Arkadaşlarımla vakit geçirmek
*Zamanı  yavaşlatmak, birisi bişey anlatırken başka bir iş yapmadan sadece onu dinlemek
*Yakınlarımı daha sık aramak, herşeyden haberdar olmak

İSTİYORUM....

Ama

*11-12 civarı yatıp gece 2-3-4-5 kere kalkarak 6.00 da uyanıyorum
*Perşembe ve Cuma sabah zor çıkıyorum yataktan
*Koziyi bazen ben bazen babası (daha geç çıktığı zamanlarda) babaannesine bırakıyorum
*Serviste eğer uykum yoksa birkaç sayfa okuyorum
*İşe gider gitmez yığılan mailler ve evraklarla ilgileniyor, genelde gün içinde kızımı bi kere bile aramadğım oluyor
*Bi fırsatını bulup 2 kere süt sağıyorum
*18.00 de babaanneye varıyorum ve girer girmez kızım bana yapışıyor, kısa bir emzirme seansı, ardından bazen orada yemek yiyoruz (yorgun olduğum günlerde bundan daha güzel bişe olamaz)
*Sonra eve geliş, Kozinin banyosu ve uyku hazırlıkları, uyumadığı zamanlarda benim sinir krizlerim, sonra sinirlendiğim için de kendime kızma seansları
*Evdeki ıvır zıvır işler (bulaşık, çamaşır, ütü vs)
*Biraz televizyon, kocayla sohbet muhabbet
*Genelde koltukta uyuyakalma
*Haftasonu 2 günü de daha efektif kullanmaya çalışma (ufak gezme tozmalar, market-pazar alışveriş)

Bunlar da YAPABİLDİKLERİM...

Ama en azından hala umudum var:))

13 May, 2012

Doğum izni daha uzun olaydı iyiydi..



Nasıl olacak nasıl olacak derken sonunda bu hafta döndüm işe. Son 2 haftadır stresteydim. Ama hic korktugum gibi olmadı.Duygusala bağlar mıyım diye dusunuyodum ama arkadaşlarımı görmek , sohbet etmek, ne kadar zayıfladığıma dair iltifatlar duymak:)  (daha 5 kilom var!), kafayı baska seylere yormak iyi geldi diyebilirim;-) Tabiki ilk gun bayaa stresteydim, ne yaptı, yedi mi, ağladi mi vb ama sağolsun annem ara sıra resimli msjlari ile icime su serpti;-)

Bizimki hala biberonu kesinlikle ağzına almıyo, böyle olacağını düşünebilsem ara sıra biberonla beslerdim ama ben tam tersini dusunuyodum. Kasikla döke saça besleniyo iste.Napalim idare ediyoruz. 

Benim cephemde ise  günde 2 kere süt sağabiliyorum simdilik, bakalim ne zamana kadar devam edebilecegim bilmiyorum.Yogun bi tempoya kaldigim yerden devam ediyorum.

Bu arada bu ay itibariyle meyveye ve sebze corbasina basladi. Elmayi cok sevdi, armutu da yedi ama sanirim o 2. tercih;-) ( Meyvesine Hipp ya da Milupa nın 7 tahıllı mamasını da karıştırıyoruz ara sıra)  Sebze corbasini ise patates, havuç, enginar (kabak) ve pirinc ile cok sevdi ama irmiklisini pek beğenmedi hanım kız. Yoğurda baslamadik. Sebebi ise atomik dermatit, nami diger egzema. Gecen ay doktorumuz advantan diye bi krem vermisti.5 gun kullandik, gecti ama sonra tekrar etti. Bu ay doktorumuzu da degistirdik bu arada. Yeni doktorumuz ise kremin geçici çözüm olduğunu ve vücut neye reaksiyon veriyorsa onu bulmamiz gerektigini anlattı. En büyük sebebi süt ve süt ürünlerine allerji olabilirmis. Dolayisiyla ben bu ay süt, yoğurt, peynir, yumurta ve bunlarla yapılmış hiçbir yemek, pasta vb yemeyecegim! hık! Cok canım isterse keçi peyniri olabilirmiş (onun da %100 keci peyniri olmasi gerekiyomus) kalsiyum ihtiyacimi ise vitamin içerek karşılıyorum. Şimdiden önlemini almazsak ilerde allerjik astima cevirebilirmis ve su anda geceleri sık uyanmasınin sebebi kaşıntı olabilirmiş.. Önemli bişey değil ama benim tenim o kadar hassas değildir ki keçe gibidir bişeycik olmaz. Kızımın bu hassaslığına üzüldüm.Şampuan, kremi herşeyi bir ayrı, şimdi de benim beslenmem çıktı. Neyse, önemli değil de bizim zamanımızda annemler her bişeyi bu kadar çok düşünüyo muydu, sanmıyorum..

Herneyse, işe başladığım ilk Cumartesi günü eğitimim olması da ironikti ama bu kadar aradan sonra o bile batmadı. İşe gitmenin en güzel yanı, dönüşte camda babaannesiyle bekleyen kızıma kavuşmak:) Yine her telden çalan bu yazımı burada noktalıyor, kendimin, annemin ve blog arkadaşlarımın anneler gününü kutluyor, yarın işe giderken ne giysem diye dolabımı karıştırmaya gidiyorum:))

05 May, 2012

Karmaşık bir yazı


*Kayınvalidemler taşındı sonunda. Çok yorulduk ama bitti. Taşınmanın dünyanın en zor işlerinden biri olduğunu bir kere daha anladım.
*Koza büyüyor, değişik sesler çıkarıyor. Havalar güzel, daha çok geziyor. Haftaya inşallah 5. ay yazısı yazabilirim.
*Bu hafta işe başlıyorum. Offff. Bazen evde çok bunaldığımda işyerini özlediğim oluyordu, ama yaklaştıkça korkuyorum.
*Koza hanımla yavaştan alıştırma yapalım dedik, babaannesine bıraktım, işlerimi halletmek üzere ama birkaç saat sonra ne kaşık ne de biberonla süt içmediğini söylemek için arayan babaannesinin arkasından çığlıkları duyunca koştur koştur gidip emzirdim. O günden beri alıştırma yapıyoruz, gündüzleri emzirmiyorum.. Biberon kabul etmiyor kesinlikle. Kaşıkla da döküle saçıla. Ne yapacağım bilemiyorum.
*İşyerinde nasıl süt sağacağım, nerede, kaç kere, nasıl saklayıp getireceğim kara kara düşünüyorum..
*Anne olmadan önce dünyanın en iyi annesiydim diye bir söz okumuştum bi yerlerde. Herşey bana ne kolay geliyomuş. Çocuk olmadan anlaşılmazmış. 2 saat bile bırakınca özlenir mi bir insan, özlenirmiş. Bakalım ilk günüm nasıl geçecek. 
*Bloggerın yeni arayüzünü hiç sevemedim, o yüzden bi türlü girip yazasım gelmiyor.
*Aylar sonra kızımdan fırsat bulup kendime alışveriş yaptım.. Malum hamile kıyafetlerimi kaldırdım, eski kıyafetlerimin tamamının içine de henüz giremiyorum. Yeni bir mağaza keşfettim, ürünleri oldukça güzeldi. 38 bedenin içine de girebilince birkaç parça bişe aldım.
*Daha fazla organize olmam lazım. Evde otururken kendimi hiçbişeye yetişemiyor hissederken şimdi günün çoğunda evde yokum.
*Mama sandalyesi araştırıyorum. 2 tane alacağız bir de hem fiyatı hem de yer kaplamaması açısından şöyle bir şey buldum. Kullanan var mı? Veya başka önerisi olan?
*Benden şimdilik bu kadar.. son haftasonumda biraz daha kudurayım bıcırıkla..

Görüşmek üzere:)

24 April, 2012

Kirpiklerimin Gölgesi


Şebnem İşigüzel'in cümlelerini çok seviyorum.Bu kitap da yine bir cümleyle birden çok şey anlatan bir kitaptı.


Yanılmıyorsam ilk çıktığında bir röportajını okumuştum ve kitabın, gazetede çıkan gerçek bir haberden esinlenerek hazırlandığını söylemişti Şebnem İşigüzel.


11 yaşında annesini öldüren bir kızın hikayesi bu, ama tek bu cümleye bakarsanız, nasıl yani diyebilirsiniz. Bu kitapta kız çocuğu anlatıyor neden böyle birşey yaptığını.


İnsanın tüylerini diken diken ediyor. Böyle bir anne olabilir mi, böyle şeyler gerçekten var mıdır diyorsunuz. Ama malesef var.


Anne olmanın gerçekten kolay birşey olmadığını anlıyorsunuz. Herkesin anne olamayacağını.


Çocukların herşeye rağmen ne kadar saf ve sevgi dolu olduğunu okuyorsunuz cümlelerde..


Yüreğiniz kaldırırsa eğer okuyun derim..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...