26 February, 2008

Şahane



Cumartesi gecesi Ghetto'da Şahane isimli bir etkinlik vardı, kardeşim de görevli oldugundan biz de katılma ihtiyacı duyduk.Pişman olduk mu? Hayır:) Gayet güzel bir mekandi kendisi. Galatasarayın karşı arasında bulunan kaliteli, içkinin pahalı oldugu bir yer:) (Gerçi içki pahalıydı ama çok fazla sarhoş insan vardı, hiç katlanamadıgım görüntü!)




Şahane, gayet interaktif bir sanatsal etkinlikti. Etrafta fotograflar, resimler. Yemek yarışmaları, canlı müzik grupları ve genç tasarımcıların defilelerinin oldugu. O kadar sanatsaldı ki, bazen o sanatcıların nelerden esinlendiklerini merak etmeden duramadım. (tabiki matematiksel bir bölümden mezun olan bir insan olarak çok fazla sosyal gözle bakamayabilirim ama göz var nizam var yani:)) Her tasarımcının 4-5 mankenin sergiledigi kıyafetlerden oluşan mini defilesi oldu. bazıları gayet hoştu, ama bazıları, yani kıyafetlerin bir yanlarını kesip biçmişler, garip garip hatta bazen komik şekilde görüntüler kaldı bize...



Bir diger köşede de bir çok kostumun ve perukanın yer aldıgı kıyafetler vardı ve giyinip fotograf çekilebiliyorduk, bol bol komik komik fotograflarım oldu (ki benim için gecenin en renkli kısmıydı:))

****
Persepolis'i izledim, korktum:( Yıllarca Iran'ın rejim degisiklikleri ve bu degisiklerden etkilenen bir aile anlatılıyor.Aslında aileyi izlerken bütün ülkeyi de görüyoruz. Böyle bir konuyu animasyonla anlatan daha güzel bir film olamaz sanırım..

İzleyin, izletin..

****
Birkaç haftadır Istanbulda bedava gazete dagıtılmaya baslandı.özellikle meydanlarda elinde gazete sizin peşinizden koşturuyorlar. İlk çıkan Gaste den sonra şimdi bir de 2. si çıktı. Önceleri amaan deyip almıyordum.Herkes gibi niye bedava, reklam için birkaç günlüğüne mi.Ya da ideolojisi ne, sahibi kim vs diye düşündüm..Ancak bir iki kere okuduktan sonra bazı sayfaları ilgimi çekti. Kültür sanat haberleri çok fazla, hııı bi de yemek tarifi falan kesiyorum:) Politikaya pek girmeyen bir gazete.Cok fazla yorum yok sadece haber. Yine de sabah yolculuklarımı daha çekilir hale getirdi. Ondan sonra da ikinci bedava gazete ortaya çıktı (20 dk isimli) Şimdi 2 gazete dagıtıcısı birden peşinizden geliyor:) Ama 20 dk akıllara zarar. En cok magazin ve dramatik haberlerle dolu.. Baskı kalitesi de felaket..
Yani sabahları biz önden gazete dagıtıcıları da arkamızdan, komik görüntüler var meydanda:))





22 February, 2008

"Manevi Mirasım Akıl ve Bilimdir!"

" Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar." *


Mustafa Kemal

* Bugun tarihli Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır.

21 February, 2008

Sabır sabır ya sabır

Neden herkes son zamanlarda bu kadar sabırsız anlayamıyorum. Patlamaya hazır bomba gibiyiz. Arkadaslarım arasında garip şeyler oluyo ve ben yanlarında degilim diye elle tutulur bişey yapamıyorum.. İnsan bazı anlarda çok küçük bir kıvılcımla, çok saglam ipleri koparıveriyor farkında olmadan..

Neyse boşuna üzücü şeyler yazak istemiyorum buraya. Gerçek hayat zaten yeterince zor, bari blogda bunlardan bahsetmeyelim dimi..

O yuzden son zamanlarda çok sevdigim bir şarkıyı ekliyorum aşagıya. Badem & Özlem Tekin düeti. Çok güzel olmuş bence:)

20 February, 2008

Kar


Karlar eridi bize de evimizin önündeki parktan bu görüntüler yanımıza kar kaldı..
**Gerçekler önemli degildir. Eger hayaliniz yeteri kadar büyükse, gerçekleri de değiştirirsiniz..
Ty Boyd

16 February, 2008

Nothing's gonna change my world




Baktım da yine günler gecmiş. Ben bu süreçte işimle ilgili sıkıcı ayrıntılarla bir de griple ugraştım.. Hasta yatagımdan kalkınca da uzun süredir özlemiş oldugum kebabı yemeye gittim:) Aslında Adana Kebap'ı yerinde yemek lazım kanaatindeyim ama Yüzevler 'in İstanbuldaki şubesi bu konuda çok iyi. O kadar özlemişim ki, masada oturdugum sürede agzım boş kalmadı. Mezeler, lahmacun, pide ve sonunda kebap-şalgam..En son soda içip öyle kalkabildim ancak:)





Geçen Hafta Broken Flowers'ı izledim. Tam bir hayal kırıklıgıydı bence. Biraz fazla beklentim vardı herhalde filmden.Bill Murray'a isimsiz bir mektup geliyor ve 19 yaşında oglu oldugunu ögreniyor. 20 yıl önceki sevgililerini dolaşıp hangisinin oglu oldugunu anlamaya çalışıyor. Ama film elinde pembe çiçeklerle dolaşan, boş boş bakan bir adamın anlamsız günlerinden başka birşey göremiyoruz filmde. Güzel olan tek yanı yardımsever kapı komşusu ve onun çektigi cdlerden duydugumuz müziklerdi:)




İzlenmeyi bekleyen çok fazla filmim var, sırayla başlamaya gidiyorum ben. Şimdilik bu kadar. Ben de buralardayım unutmayın diye bi şeyler yazayım dedim. Hoşçakalın:)


** Sabahtan beri kar yagıyor burada ve ben bu konuda Adanalı olmamadan kaynaklanan bir özlemle (görgüsüzlükle) pencerenin başından ayrılamıyorum..

06 February, 2008

animals

Belki bir kaç gün buralara pek ugrayamam diye cok sevdigim bir klip koyiim dedim...

** Adanadan annem geldi.. Evde bir bayram havası:)

04 February, 2008

Dali



Genel olarak resim konusunda çok fazla bilgi sahibi bi insan degilimdir. Lisede iyi resim çizmek dışında bir deneyimim yok. Ama bazı resimlere bakınca kimin yaptıgını merak ederim. Lisede aylık yayınlanan bir dergide Salvador Dali'nin bir resmini gördüm ve öyle tanıştık onunla.. (yukarıdaki resim degil, istedigim resmi bulamadım).Ben bilmiyordum tabi onun kült hayatını ve bir çok güzel sanatlar ögrencisinin idolü oldugunu:P Sonra başka yerlerde de görmeye başladım akan saatleri. Hatta bir gün Adana'daki vazgeçilmez Pub'ımız Gümüş At 'ta bile karşılaştım. Geçenlerde de işte Radikal gazetesini okurken bir kitapla karşılaştım (Dali'nin Sihirli Dünyası), en kısa zamanda almalıyım dedim. İşte konusu:


'"Ben, büyük ressam Salvador Dali Domenech. Çoğunuz, beni tablolarımdan ve bıyığımdan hatırlayabilirsiniz. Peki küçük bir çocukken ne yaptığımı öğrenmek ister misiniz? O halde dikkatle okuyun."


Meğer, uzun kıvrık bıyıklı, deli bakışlı çılgın ressam olmadan önce, yani çocukluk yıllarında da öyle halim selim bir ufaklık değilmiş aslında. Yani Dali'nin Dali olacağı çocukluktan belliymiş. Sürekli yaramazlık yapan, hep kendisiyle ilgilenilmesini isteyen, çok ciddi bir adam olan babasının da pek söz geçiremediği bir çocukmuş. Ne okul umrundaymış ne başka bir şey, tek tutkusu tavanarasına kapanıp saatlerce resim yapmakmış. Nihayetinde babası oğlunun kendisi gibi bir noter olamayacağını anlayıp onu Madrid'deki güzel sanatlar okuluna yollamış. Salvador burada, Gabriel garcia Lorca, Louis Bunuel gibi ileride her biri büyük sanatçılar olacak arkadaşlar edinmiş, okuldaki ortamdan çok memnunmuş ama hocalarına karşı isyankâr tavırları yüzünden okuldan atılmış. Okula devam etmese de resim yapmayı sürdürmüş Dali. Yazıları, resimleri, desenleri derken genç yaşta Madrid'de dikkat çekmeyi ve ün kazanmayı bilmiş. Aslında onun yaşamı hep bu dikkat çekmek ve ün kazanmak tutkusu üzerine kurulmuş. Daha gençlik yıllarında hiçbir şey yapmasa kulağının arkasını boyayan, daha da yaşlandıkça toplantılara dalgıç kıyafetiyle, ekmekten bir şapkayla ya da bir file binmiş halde ya da arabasını brüksel lahanası doldurup giden ve her defasında küçük bir skandal yaratmayı bilen bir çılgın olarak kalmış Dali. yirmi beş yaşında aşık olduğu Gala'dan hiç ayrılmamış, pek çok tablosunda onun resimlerine yer vermiş, Gala ve Dali bir ikili olarak tanınmışlar hep yaşamları boyu. Salvador Dali'nin gerçeküstü resimleri de yaşamı gibi çılgın tabii. Camamber peynirinin erimesinden esinlenerek yarattığı akan formlar, eriyen saatler onun gerçeküstü resimlerinin biricik ve görülmemiş kendine özgü figürleri olmuş. Dali, kitapta bunların hepsini birer birer anlatıyor bize. Önemli resimlerini de tek tek, ayrıntılarına dikkat çekerek tanıtıyor. En meşhur resimlerinden biri olan, 1944 tarihli 'Gördüğü Rüyadan, Bir Arının Nar Etrafında Uçuşu, Nedeniyle Uyanmadan Bir Saniye Öncesi'ni New York yıllarında nasıl yaptığını anlatıyor. Sonra da resmin detaylarına dikkat çekip rüyayı gören kızın Gala olduğunu, ağzından kaplan fışkıran balığın arıyı, tüfeğin arının iğnesini simgelediğini, örümcek ayaklı filin daha sonra pek çok heykelini de yaptığı, çok sevdiği bir figür olduğunu anlatıyor. Sayfaların sonlarına eklenen küçük notlar var, 'Merak ettikleriniz' diye. Orada da Dali'nin çocukken babasıyla topladıkları deniz kestanelerine takıntılı bir merakı olduğu, hayatına Gala girmeden önceki ilk yıllarında en çok resmini yaptığı kişilerden birinin kız kardeşi El Beti olduğunu öğreniyoruz. Eğitsel faliyetler bölümünde oyun hamuruyla Dali figürleri yapmak, sandalyeleri dönüştürmek, Dali gibi tuhaf ekmekler yapmak için tuhaf fikirler var ki, gönlünde bir Dali olma sevdası uyananlar için tatminkar oyunlar bunlar... "buradan" okuyabilirsiniz. (*)
* Teşekkürler Esin ve Deniz:) önce aynı sayfada bir açiim sonradan ikinci aşamaya geçerek Deniz'in tarifini uygulayacagım..
** Fikret Mualla'yı da merak etmekteyim:)

03 February, 2008

Lucky Luke




Bu hafta büyük bir heyecanla sinemaya gittik, yeni açılan Cinebonus'ta iş çıkışı stres atmak için Redkit'i izledik..İlk salona girdigimizde bir sürü çocuk oldugunu gören abim 'Alla alla Redkit büyüklere göre, niye bu kadar çocuk var ki?' dedi ama çıkışta niye oldugunu anladık. Tam bie çizgi filmdi. Kitaplarındaki kovboy ruhunu bulamadık:)


Bi kere gölgesinden bile hızlı silah çeken adam neredeyse hiç silah tutmadı. Ayrıca seslendiren kişi de 'Köksal Engür' degildi, ki kulaklarımız yadırgadı.. Ben hep sevgilim yüzünden böyle oldum aslında. kendisi işi yüzünden bu konulara çok duyarlı oldugundan yıllardır ne zaman film izlesek beni sözlüye kaldırır 'bu ses kimin' diye. Ben önceden hiç dikkat etmezdim. (Tabi bazı sesler vardır ki mesela redkit, ya da fred çakmaktaş gibi, mutlaka bilirsiniz ve başka sessi yadırgarsınız) Ama onun dışında ben mutlu mesut filmimi izlerdim..Ama onunla birlikte sinemaya gidince bazen filmin ortasında o da bulamaz adamın ismini sonra bana sorar, hani şu filmde şu rolde oynuyodu neydi adı diye:)) Ben de işte daha hassas oldum bu konuda.



Filme dönersek: Joe'yu ise Peker Açıkalın seslendiriyordu ki gayet başarılı olmuştu. Ayrıca Avarel her zamanki gibi beni çok güldürdü.. Ben tüm kitaplarını okumadım ama tecrübeli biriyle gidince ögrendim ki tüm kitaplarındaki maceraların bir kolajıymış (ve ben olaylar olmadan ögrendim ne olacagını:P ). Bütün karakterler vardı.. Hoş vakit geçirdik mi: evet, ama istedigimizi bulamadık kısaca.. Bence boşuna para vermeye gerek yok yani.. Bilginiz olsun..




P.s. Bu arada Dizimax'i bekleyemedim ve Lost'un 4. sezonunun ilk bölümünü bulup izledim.. İnsanın elinde diger bölümlerinin cdsi olmaması ve 1 hafta beklemesi ne kadar kötü bi duyguymuş anladım:(

01 February, 2008

Nefesimi Kesecek Anlar

Blogumu acarken hiç yeni arkadaşlar edinecegim aklıma gelmemişti, öylesine bir köşeye bi şeyler karalamak için ve başka blogları okumak için açmıştım. Ara sıra da bi şeyler karalıyordum. Bigün bloguma tanımadıgım birisi yorum bıraktı..Sonra baktım diger postlarıma da bi şeyler yazmaya başladı. Sonrasında bu kişi bıraktıgı her yorumuyla ne kadar sıcak biri oldugunu belli eden, yüzümde kocaman gülümsemelere sebep olan, sayfasına girmeden duramadıgım ve sayfasından yeni kişilerle de tanıştıgım biri oldu. Eveet söylüyorum: Deniz . Kendisi şimdi de beni mimlemiş. Böylece ilk kez mimlenmiş oldum ben de kendimce yanıtlar verdim: İşte aşagıda..

Kaç tanesinin gerçek olacağını gelecek yıllarda göreceğimiz nefesimi kesecek anlar'ım

- Ulkemin daha yasanabilir bir hale gelmesi
- Bir bebek (daha yeni evlendim ve cok var ama eminim nefesim kesilecek:)

- Icinde tarçınlı kurabiye ve kahve kokuları olan bir kitapçı dükkanım olması
- Foça'da bahçeli bir ev sahibi olup sabah kalkıp topraga basmak, (su derdi olmadan) bol bol çiçekleri sulamak
- Bi sürrü bi sürrü ülke görmek, en başta da Türkiye'yi köşe bucak gezmek..
- Güzel fotograflar çekmek..
- Uzuun bir mavi yolculuga çıkmak

Hemen yapabileceğim halde yapmayı neden beklediğimi bilmediğim nefesimi kesecek anlar'ım

- Daha sık seyahat edip ailemi ve arkadaşlarımı daha sık görmek
- Bir fotograf kursuna yazılmak
- İtalyanca'mı ilerletmek konusunda daha istekli olmak
- Yediklerime dikkat edip biraz kilo vermek
- Sevdigim bir grubu canlı dinlemek
- Şeker hamuruyla pasta yapmayı ögrenmek

Bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa nefesimi kesecek anlar'ım

- Emre ile yine tiyatro kulisinde ya da başka herhangi bir yerde tanışmak ve evlenmek.
- Şimdiye kadar bateri, gitar ve ud (ve kudüm) çaldım konserlere çıktım ama eger tekrar dünyaya gelseydim bir enstrümanı seçip virtüoz olmak isterdim.

- O enstrümanla senfoni orkestrasında solist olmak
- Simon & Garfunkel' ın bir konserinde bulunmak
- Sevdigim herşeyi çok çok yiyip hiç hiç kilo almamak:)
- Bir kere de olsa helikopter ya da uçak kullanmak..

İşte aklıma ilk gelenler bunlar, eminim daha çook vardır:) Eger cevap vermek isterlerse ben de Esin'e, Defne'ye ve Pastanino'ya atıyorum topu..

P.s. Bu arada gönüllü bir arkadaş bana link vermeyi ögretebilir mi:P
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...