29 April, 2009

Zayıflamaya ben de varım:)


Blogum sayesinde bugune kadar birçok kişiyle tanıştım, yeni bir şeyler öğrendim, ama bu sefer onun sayesinde zayıflamaya karar verdim:) Daha dogrusu Mehtap'ın sayesinde:P

Daha önce diyet yapmaya hiç kalkışmadım. Ama şu son 2 yılda aldıgım 7 kilo beni oldukça rahatsız ediyordu. Spor yapmam da, sonrasında yediğim abur-cuburlarla pek de bir işe yaramıyordu.

Bu sınıfa kayıtlıyım ve bugun 9. günüm. İnanılmaz ama, iradeli bir şekilde devam ediyorum. Yediklerim de hiç öyle az-buz değil. Ama pasta-börek-şeker-makarna-pilav yemiyorum. 2 hafta sonra tartılmayı planlıyorum. Umarım sonuç da moralimi birazcık düzeltir. Yaza şöyle moralli girmek istiyorum:)

Umarım başarırım ve bu mutlulugu 155 kişilik sınıfıma ilan edebilirim..

Mehtap ve Delfina'ya binlerce teşekkürler:))

25 April, 2009

Nilgün Tatlı ile tatlı bir gün


Uzun süredir pasta konusunda kendimi geliştirmek için birşeyler yapmak istiyordum, kurslardan birine katılmak. Ama birçok seçenek bir araya gelmeyince bi türlü gidemedim.Ancak bugun sonunda iş arkadaşlarımın gazıyla bi şekilde zaman da yaratarak (cumartesi çalışmayarak:)) Hyatt Recency'deki yemek kursuna katıldık.Nilgün Tatlı eşliğinde hayatımın en eğlenceli günlerinden birini yaşadım..




En baştan başlamak gerekirse, 11'de otelden girip Spazio'yu bulduk. İçerde bizi bu kadar sıcak insanların beklediğini bilsek 4 Nisan'da başlardık:) Ben aslında pek gitmek istememiştim. 5yıldızlı bir otelde yemek kursuna gitmektense daha samimi bi akademide kursa katılırım diye düşünmüştüm ama yanılmışım.Girer girmez o kadar sıcak insanlar karşıladı ki bizi. Öncelikle kurabiyeler eşliğinde çaylarımızı içip birbirimizi tanıdık. Biz 3 kişi katılmıştık, bizim dışımızda daha önceki cumartesi de katılmış olan başka bir kursiyer hanım da vardı.




Daha sonra önlüklerimizi giyinip ocagın başına geçtik. Daha dogrusu sırayla geçtik. Menümüz şu şekildeydi:
-Girit Salatası
-Fıstıklı Enginar Mezesi
-Brokoli Soslu Külbastı
-Yufkalı Kuru İncir Tatlısı

Bu menüyü, her yemek için değişik 2 kişi ocak başında diğer 2 kişi de hemen önündeki bar sandalyelerinde oturarak, olaya da dahil olarak, bir yandan da Nilgün hanımın getirdiği (ekşi nohut mayasından yapılmış) peksimetler ve muhteşem peynirden aşırmak kaydıyla tamamladık. Yaptıgımız yemeklerin bir yandan tadına baktık, aralarda birçok soru sorduk, bir çok püf noktası öğrendik:)




Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan tüm yemekleri hazırladık ve muhteşem bir sofraya oturduk. Kendi yaptıgımız eserlerin, her lokmasından zevk alarak tadını çıkardık. Tabii soframızda ek olarak Nilgün hanımın getirdiği radika isimli bir ottan yapılmış nar ekşili salata ve eşinin koleksiyonundan aldığı Metaxa da vardı. (Bu arada ben de rejimimi bir günlük askıya almış oldum:))



Yemekten sonra otelin bahçesinde güzel bir gezinti yaptık, yediklerimizi bir nebze olsun eritmek için. Arka bahçedeki kedileri ve yavrularını sevdik. Çıkmak istemedim valla oradan:)



Son olarak, gerçekten hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadıgım için başta Nilgün Hanım ve Melis Hanım olmak üzere bize tüm bu kadar güleryüzlü bir şekilde karşılayan tüm Hyatt personeline çok çok teşekkür ediyorum..Umuyorum bir başka cumartesi, başka bir menüde yine orda olacağım:))

23 April, 2009

ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..


Arkadaşlar, efendiler ve ey millet , iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır..


M. Kemal Atatürk

21 April, 2009

Rafting




Eveet sonunda oturabildim evdeki bilgisayarımın başına. Pazar günü raftinge gideceğimi söylemiştim. Gittim nitekim de:) Şimdi oradan kısa özetler:



Düzce rafting isminden belli olacagı gibi Düzcede:) Dokuzdeğirmen köyünde. Biz sabah erkenden İstanbuldan yola çıktık ve çok rahat 2-2.5 saatte ulaştık. İnternet sitelerinde ayrıntılı harita da var.


Köye girince de zaten her sordugunuz kişi size gayet samimi bir şekilde yardım ediyor. Böyle olunca garipsedim ve ne zaman bu kadar şehirli olduk (!) dedim. Zira İstanbulda adamın yanına yaklaşıp bişey sorsan cevap vermez.(ki bazen biz de öyleyiz) Orada arabaya koşup ayrıntılı anlattılar. Seviyorum ben sıcak insanları:)



Turizm haftası sebebiyle gittiğimiz köy gayet kalabalıktı, tören vardı, vali filan oradaydı.




Rafting tesisine girince açık büfe bir kahvaltıyla güne başladık. Bir de manzara ve hava süper olunca değmeyin keyfimize:) Rafting yapılmasa bile mekan çok güzeldi. Zaten bir çok insan oraya sadece yemek yemeye gelmişti. (Tabi büyük ihtimalle İstanbuldan daha yakın bir yerden gelmişlerdir:P) Kahvaltı faslı bitince çok oyalanmadan kıyafetlerimizi giyindik ve eğitime başladık. Daha sonra her botta birer rehber olmak kaydıyla ortalama 6-8 kişi düştük yola.



En başta sular durgun oldugu için alıştırma yapıyorduk ama bir anda kendimi suda buldum:) Rehber birkaçımızı suya attı, komutunu yanlış uyguladık diye. Onun dışında da hiç düşmedim zaten. Zor bölgelere gelmeden önce 1-2 kişi botta kalırsa iyiyiz demişti ama bizim bottaki 8 kişi bottaydı, yani başarılı sayılırdık:)Ee o kadar spor yapıyoruz, kuvvetli çektik kürekleri..





Bu arada gitmeden önce herkes üşürsün filan demişti ama olmadı öyle bişey. Zaten yazın Düzcede su kalmadıgından rafting de olmuyormuş en iyi mevsim de Nisan ayıymış. Bu mevsimden sonra sular azalıyormuş. Biz bilmiyorduk ama iyi bir dönemde gitmişiz.


Durgun yerlerde kuş seslerini duymak, etraftaki ağaçları, tek tük evleri izlemek, temiz hava almak o kadar rahatlatıyor ki insanı..



Begenmediğim tek yan, botlardan inince yaşanan kaos, karmaşa ve soyunma odaları ve tuvaletlerin pisliği idi. Ama o kadar güzelliğin yanında görmedik bunu da.
Fotograf konusu ise biraz karmaşa oldu, biz suda oldugumuzdan tesisin fotografçısı çekti fotografları ve çıkışta cd yapıp veri ancak cekildiğimiz birçok fotografı cd de bulamadık:(
Ama genel olarak çok eğlendiğim çok iyi vakit geçirdiğim yüksek sesle kahkahalar attıgım bir gündü. Bence bir kere de olsa deneyin:)

19 April, 2009

Smart Blogger


Esra'cım bana Smart Blogger odulunu gondermiş. Kendisiyle yeni tanıştık ama o kardeşimle onceden tanışıyormuş. Esra benim çocukluk fotografımdan tanıyınca blog uzerinden tanıştık biz de:) Sayfasını çok güzel hazırlıyor. Bana Smart blogger ödülünü göndermiş..Öncelikle teşekkür ediyorum..


Ödülün çeşitli kuralları varmış.
1 - Ödülü veren kişinin linkini yayınlamak: Yukarıda da yazmıştım : Esra
2 - Ödülü layık gördüğün blog sayfasını yayınlamak: Ben de yeni tanıştıgım bir diger hemşerime gönderiyorum:) - Kagıttan gemiler -
3 - Ödülü layık gördüğün kişiye haber vermek. (hemen veriyorum)

15 April, 2009

Korkumu Yendim Sonunda


Evet Pazartesi günü koskocaa İstanbul trafiğinde işe arabamızla gidip geldim:) Sevgilim o gün çalışmayacaktı ve ben de korkaklıgımdan kurtulmam gerektiğine karar verdim. (Daha önce hep boş saatlerde çıkıyordum yola. Tabi bide İstanbul trafiğindeki saygısız şoförlerden korkuyordum) Ama bu hafta bir cesaretle, gayet uzak bir mesafede ve trafiğin çok çok yogun oldugu saatlerde kazasız belasız gelip gittim. Giderken çiçeği burnunda şoförümüz Junior (kendisi iş arkadaşım olur) bana eşlik etti. Yüksek puan kopardım kendisinden:)


Blog ödüllerine gecen yıl da oy kullanmıştım bu yıl da başlamış, hem yeni bloglar tanımama hemde sevdiğim bloglara oy vermeme yardımcı oluyor. Hem bu yılki sayfalarını çok sevdim:)

Çok ani bir planla haftasonu raftinge gitmeye karar verdik. Heyecanlıyım:) Dönünce mutlaka eklenecek fotograf ve payaşacak anım olacak..

Şu sıralar, yaptıgım spor ve sırtımdaki rahatsızlıklar beni etkilemiş olacak ki, babamın da şiddetle önerdiği Tibet'in Gençlik Pınarı'nı okuyorum. İçinde günlük olarak yapılması gereken ayinler var. Tam olarak uygulama fırsatı bulamasam da yoga ve pilatesin de ona çok benzediği tesellisiyle avunuyorum. Ama tavsiye ederim kitabı, ayinleri düzenli uygulayarak vücudun daha dinç olabileceğine ben de inanıyorum:)

14 April, 2009

Çeşitliliğe Saygı

Doga Derneği başkanı Güven Eken'in şu yazısı çok hoşuma gitti, geri dönüp okurken blogumda da görmek istedim:)


Çeşitliliğe Saygı!


Bölerek, bölünerek değil, ancak tek vücut olursak ayakta kalabiliriz ve
ancak çeşitliliğe saygımız varsa tek vücut olabiliriz.

Bu bahar topraktaki cümbüşü gördün mü? Dünyanın teninden fışkıran yeşili,
moru, sarıyı, beyazı, kırmızıyı?

Görmediysen dur, bak ve seyret. Bahar sen varken bir daha gelmeyebilir. Oysa
bahar, yazılmış yazılmamış kitapların en güzelidir. İnsanlık için en iyi
haber, en güzel şarkı, en gerçek rüyadır.

Birgün okuyanı, duyanı, söyleyeni ve göreni kalmazsa, o gün artık bahar hiç
gelmeyebilir. İşte o zaman vay halimize! Öyleyse bugün cümbüşe katılmanın
tam zamanı.

Düğünçiçekleri, ballıbabalar, sütleğenler, papatyalar, yeni süren
devedikenleri ve daha nicesi. Birbirilerine nasıl da sarılmışlar. Her biri
ötekine ne kadar da cömert, art niyetsiz, çıplak.

Hiçbirinin büyük sözü, gizli beklentisi yok. Tevazusuna dahi kibir bulaşmış
insanın kederinden eser yok. Doğruyu ben görürüm, ben bilirim iddiası yok.

Toprakta kök salmak, yaprak vermek, çiçek açmak ve karşılıksız destek olmak
var. İyilik yapıp da denize atmanın verdiği derin huzur var. Böyle bir
huzurun yerini hangi zafer doldurabilir ki?

Gerçeği biz biliyoruz diyoruz.

Yanılıyoruz dostlarım, yanılıyoruz.

Alim kitapta yazanı anlatır, cahil alın yazısını. Senin gerçek dediğin
hangisi?

Biz zenginiz, onlar fakir. Şu kapıyı arala da bak arkasına. Muhabbet hangi
sofrada?

Güç dediğin ne bir tek sende, ne de bende olsun. Gücün özü bala benzer.
Biraz çiçekte, biraz arıda.

Akıl dediğin nasıl sığar bir insanın yazdığı kitaba? Aklın doğrusu aş
gibidir. Biraz toprak, biraz çiftçi, biraz da aşçıda.

Yanılıyoruz dostlarım, yanılıyoruz.

Bölerek, bölünerek değil, ancak tek vücut olursak ayakta kalabiliriz ve
ancak çeşitliliğe saygımız varsa tek vücut olabiliriz.

Sen papatya, ben ballıbaba, öteki diken. Ne çıkar hep birlikte bahar
olduktan sonra? Kökün dibi veya dalın en ucu. Ne fark eder aramızdaki gövde
bizi bir ağaç yapıyorsa?

Elmanın hamına ekşi, olmuşuna kof diyorsun. Neden içindeki çekirdeği
görmüyorsun? O çekirdeği bul ve yeşert ki, senin de bir bahçen olsun.

Bahar cümbüşünden geldik, yine ona dönüyoruz. Her bir rengi ne kadar
sayıyorsak, işte o kadar yaşıyoruz.

Çeşitliliğe saygı!



***Şu siteden alınmıştır..

12 April, 2009

Yazasım yok blog


İki haftadır evimi özledim. Sürekli dışarılardayım, Adanadan gelenler, onlarla yapılan geziler, yemeler içmeler, yorulmalar. Sonra bir de hastane maceralarım oldu. Boynumda fıtık çıktı. Gerçi çoktan tahmin ediyordum sık sık Asaf Savaş Akat gibi dolaşıyordum. Nitekim fizik tedavi gerekiyormuş, ancak özel hastane doktorlarının saglıgı sektör şeklinde düşünmeleri canımı sıkıyor, o yüzden Adanada danıştıktan sonra tedaviye başlayacagım. Hıı bi de artık kambur durmuyorum beni en çok sevindiren şey o oldu. Sırtım için korse kullanıyorum ve kendimi manken gibi hissediyorum:)

Geçen hafta Kenter tiyatrosunda Cimri'yi izledik, çok çok begendim, Demet Evgar'a olan hayranlıgım bir kat daha arttı..


Adanadan gelen bir arkadaşım bana Waffle makinesi getirmiş hem çok sevindim hem de çok üzüldüm, çünkü benim gibi bir waffle canavarı için bol kalori demek bu:(

Gazetede okudugum bir röportajda, kim oldugunu hatırlamdıgım birisi zayıflamak için hayatından çok sevdiği şekeri çıkardıgını ve bunu da hipnoz yoluyla yaptıgını söylemişti, acaba ben de mi öyle bişey yapsam. Duramıyorum çünkü ve yaptıgım spor zamanla yetersiz kalıyor.


Evimin dibindeki Peacocks&Claires kapanmış. Görünce çok üzüldüm:( Çok kaliteli, çok uygun ve çok sık uğradıgım yerlerdi..

Benden bu kadar.. Yaşıyorum işte:)

01 April, 2009

Makarna sevenler


Şu siteye mutlaka bakın:)) Buzdolabınızdaki malzemeleri seçin, ne çeşit bir sos hazırlayabileceğinizi görün:P


Not: Pazar günkü seçimleri unutmaya çalışıyorum:(
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...