31 August, 2010

Kitap Ödüllü Yarışma


Çilekli pasta ve Noni'de görmüştüm yarışmayı ama Kitapkolik'ten de yorum gelince artık benim de yazmam şart oldu.Ödüllü bir kitap yarışması var, unutmayın 5 Eylül son gün:)  kuralları çok basit:

Çekiliş hakkı kazanma şartları:


*Bu yarışmanın duyurusunu twitter, friendfeed veya facebook profillerinde duyuranlar 1 çekiliş hakkı kazanacaktır.

*Web sitesinde ya da güncel blogunda yarışmayı tanıtanlar (sitemizin linki tıklanabilir olmalıdır) 5 çekiliş hakkı kazanacaktır.

*Kendisine ait olmasada forum sitelerinde konu açarak yarışmayı tanıtanlar 2 çekiliş kazanacaktır.

*Okuduğu kitapları tanıtan özgün yazılar yazan kişilerin yazıları uygun bulunup Kitapkolik.Net te yayınlanması halinde ise 4 çekiliş hakkı kazanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için buraya lütfen.

26 August, 2010

Bozcaada tatilim

Bu kadar bekledim yazmak için, ancak kelimeleri ve fotoğrafları bir araya getirebiliyorum. Bozcaada öyle güzel öyle temiz bir yer ki, bir yandan da bencilliğim tutup yazmasam mı hiç diyorum.(ben yazmasam, kimse de gitmese) Çünkü ilk kez bu kadar temiz bir denize girdim, ilk kez bu kadar güzel bir yer gördüm.

Yolculuğumuz sabah saat 5.00 civarında başladı, önce Eceabat’a gidip oradan arabalı vapurla Çanakkale’ye, sonra da yaklaşık yarım saatlik araba yolculuğu ile Geyikli’ye ulaştık ve yine arabalı vapurla Bozcaada’ya geçtik. Öğlen 12.00 gibi adadaydık. Arabadan inip pansiyonumuza ulaşana kadar da havanın güzelliğinden, etrafın güzelliğinden sarhoş oldum.Bazyel pansiyonda kaldık, oldukça güzel ve temizdi, fiyatlar da oldukça uygundu. 2 kişilik odada kişi başı 50 TL oda+kahvaltı fiyatı. Zaten genel olarak ortalama 50-60 TL civarıydı gittiğimiz tarihte.(250 TL ye de otelde oda+kahvaltı kalabilirsiniz ama pek de gerek yok uyuyup, kahvaltı edip, arabayla ya da dolmuşla plaja gidiyorsunuz, yani otelinizin önünden denize giremiyorsunuz) Öğlen eşyalarımızı pansiyona bırakır bırakmaz önce bir şeyler yemek için sahile, oradan da yüzmeye Ayazma’ya gittik.


Öncelikle yemeklerden bahsetmem gerekirse o kadar çok seçenek var ki, hem yemek hem de fiyat açısından. Pahalı yerler de var ancak genel olarak fiyatlar uygun. Öğlenleri ev yemekleri yenilebilecek çok güzel yerler var. Ağaçların altında pötikareli örtülerin ve ahşap sandalyelerin üzerinde, güneşli olmasına rağmen nemi olmayan tertemiz havada yemeklerimizi yedik.

İlk gün Ayazma’ya gittik, dışarıdan bakıldığında kalabalık bi araç trafiği olmasına rağmen plaja inince çok da rahatsız edici bir kalabalık yoktu. Plaj gayet temizdi, şezlong ve şemsiye kiraladık 2 şezlong+1 şemsiye 9 TL idi(Bozcaada spor klubüne ait) Deniz soğuk, ancak ben gitmeden önce öyle korkuyordum ki belki giremem diye, korktuğum kadar da soğuk değildi. Ya da hava o kadar sıcaktı ki, insan tam olarak kızgın kumlardan serin sulara atlamış oluyordu. Ayazma’nın tek kötü yanı denizin taşlı olması diyecektim ki, ekşi sözlükte plajın diğer kısmının kum olduğunu öğrendim, ona göre yani siz giderseniz taşlara aldanmayın, diğer tarafa gidin. O yüzden asıl kötü yanını söylüyorum, duş ve tuvaletin olmayışı bence plajın en büyük eksiğiydi.

Akşam olmadan önce güneşi batırmak lazım, biz 2 gün üstüste yel değirmenlerine gidip güneşin batışını izledik. Neden 2 gün gittiğimize gelince, ilkinde aracımızı girişte parkedip (yasaklara çok uyarız:o) yürümeye kalktık ve son anda yetiştik. 2. Gün ise daha erken gelip, arabayla içeri girdik hatta onunla da yetinmeyip 15 dakikalık bir yürüyüş ile fenere ulaştık ve oradan izledik manzarayı. Yüzlerce fotografım var güneşin önünde.



Adada akşamları yapılacak tek eğlence yemeği yedikten sonra Polente’de oturmak sanırım. Çünkü gündüz gördüğünüz herkesi akşam da burada görebilirsiniz. Şirin bir kafe, içecekler güzel, fiyatlar orta halli, çalan şarkılar süper. Onun dışında da yine meydanda dolaşıp alışveriş yapabilir (hediyelik eşyalar çok güzeldi), çaybahçesinde oturup yazın vazgeçilmezi okey oynayabilir, ya da şarabınızı alıp deniz kenarında oturabilirsiniz.
Bozcaada’da en çok ilgimi çeken şeylerden biri de tipik yazlıkların olduğu salt binalardan değil, bağların içindeki taş evlerden oluşması. Umarım hiç de değişmez.

Ertesi gün Ayazma’ya değil Habbele koyundaki Mitos Beach’e gittik. İşte buradaki deniz tam anlamıyla muhteşem.Tamamen kum ve gidiyorsun gidiyorsun su sadece beline geliyor. Ancak burası özel bir plaj oldugu için önceden rezervasyon gerekiyor, yoksa yer bulmak oldukça zor. Tabii bir de fiyatlar biraz daha yüksek. Bu sefer şezlonglara 9 TL yerine 24 TL ödedik. Ayrıca öğlen yemek yenecek tek bir yer olduğundan da oradaki yemeklere muhtaç oluyorsunuz ve tat/fiyat oranı pek de doğru orantılı değil ve kredi kartı da geçmiyor ama herşeye rağmen o güzel koya değer. Bu arada Mitosun yanında yine Bozcaada spor klübüne ait şezlonglar var ve yine aynı sahilden ve cafeden yararlanabiliyorsunuz.

Aynı akşam da Ziraat bankasının arkasındaki dar sokaklardan birinde yedik yemeğimizi, orası da oldukça sevimli ve pek çok seçenek var. Ramazan’da gittiğimiz için oldukça şanslıydık, çünkü daha önce herkesin şikayet ettiği kalabalıktan eser yoktu. Sakindi ve güzeldi.

Bir sonraki gün akşamüstü kalenin önündeki kafelerin orada otururken oradan bile denize girildiğini gördüm, dayanamayıp ben de atlayacaktım, ama sonra ıslak ıslak kalıp üşümeyi göze alamadım. Ama bir adada gemilerin yanaştığı, tüm teknelerin, yatların bağlı bulunduğu limanda bile yüzülebildiğini düşünün, ne bir poşet gördüm ne de başka bir çöp.

Adadan ayrılmadan, domates reçeli, şarap, üzüm, kekik ve zeytinyağı almayı unutmayın. Eve döndüğünüzde en azından bunları tadarken burnunuza oraların kokusu geliyor. Kısacası tatilimden öyle memnun kaldım ki, bedenim İstanbul’a işe döndü ama ruhum Bozcaada’da kaldı..


*Fotografların birçoğu sevgili eşim tarafından çekilmiştir.. Teşekkürü borç bilirim:)
**Gitmeden şu ve şu  bloglardan da yararlanmıştım, çok işime yaradı:)



18 August, 2010

Veda / Ayse Kulin

Tatile de geliyor sıra ama bugün bitirmişken sıcağı sıcağına bu kitabı yazayım dedim. Ne zamandır bu kadar akıcı bir kitap okumamıştım. Ayşe Kulin’in anlatımını çok severim zaten, daha önce de Adı Aylin, Foto Sabah Resimleri, Güneşe Dön Yüzünü, Sevdalinka, Türkan ve Füreya’yı okumuştum. Ama geneli lise çağlarıma denk geldiği okuyup unutmuştum yıllardır da bir kitabını alıp okumak aklıma gelmedi. Veda’yı ise yine şu cep kitaplarının 9.90 TL’ye düşmesi dolayısıyla D&R’da sepetten alıp kütüphaneme koymuştum. Yaklaşık 1 yıldır birbirimize bakıyorduk. En son tatilde okunacak kitap ararken gözüme çarptı ve birkaç gün içinde bitirdim. Kitap, Osmanlı’nın yıkım günlerinde, İstanbul’da Maliye Nazırı Ahmet Reşat Bey’in konağında geçenleri anlatıyor. İçinde aşk da var, savaş da var, yokluk da var. Ama farklı bir bakışla anlattığı için okuyucuların da farklı bir yönden bakmasını sağlıyor, belki biraz taraflıdır, olsun. Şimdi sırada devamı niteliğindeki Umut var. Arayı soğutmadan ona başlayacagım. Size de bu sıcaklarda bol kitaplı günler dilerim:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...